II. Murat veya Koca Murad (Murād-ı sānī ; Divan Edebiyatı’ndaki adıyla Muradî ; 1404; Amasya – 3 Şubat 1451; Edirne), 6. Osmanlı padişahı, I. Mehmed’in oğlu , Fatih Sultan Mehmed’in babasıdır.
1)ŞEHZADELİK DÖNEMİ:
2.Murad bazı kaynaklara göre 1402 veya 1404 tarihinde Amasya’da doğmuştur. Çocukluk dönemi Amasya’da geçmesinin ardından 1410 yılında babası 1.Mehmed ile Bursa’ya gelerek saray eğitimi almaya başlamıştır. 1415 yılında Lalası Yörgüç Paşa ile merkezi Amasya olan ve devletin Doğu sınırında olduğu için büyük stratejik önemi olan Rum ve Danışmendiye Eyaleti Valisi olarak tahta çıkana kadar yani 6 yıl görev yapmıştır. Amasya stratejik önemi dışında aynı zamanda kültür bakımından da önemliydi. Anadolu’nun kültür merkezi olarak bilinen Amasya’da 2.Murad bilim ve din alimleri , şairler ve mutasavvıflar ile meclisler düzenleyip şehrin kültür hayatına büyük katkı sağlamıştır. 1416 yılında Börklüce Mustafa’nın İzmir ve Saruhan’da çıkardığı isyanların bastırılmasında görev almıştır. 1418 yılında ise bir sonraki Lalası Hamza Bey ile Çandaroğulları Beyliğinden Samsun’u almıştır.
Babası 1.Mehmed Edirne’de yaşadığı av kazası sonucunda ölüm yatağına düşmüştür. Bunun sonucunda vefat etmeden devlet yönetiminin oğlu 2.Murad’a bırakılmasını vasiyet etmiştir. Babasının vefatı tahta çıkıncaya kadar saklanan 2.Murad 25 Haziran 1421’de Bursa’ya gelerek biat ve cülus törenleri yapıldıktan sonra devlet ileri gelenleri ve yeniçerilerin desteğiyle beraber 17 yaşında tahta çıkmıştır.
Sultan 2.Murad soyunun Kayı Boyuna mensup olduğunu göstermek amacıyla bastırdığı sikkelere Kayı Boyuna ait olan iki ok ve bir yaydan oluşan damga bastırmıştır. Kayı damgası sonraki padişahların bastırdığı sikkelerde olmamakla birlikte 1.Süleyman Dönemine kadar çeşitli eşya ve silahlar üzerine basılmıştır.
2)SALTANAT DÖNEMİ:
Tahta çıktığında 17 yaşında olan II. Murad, Çelebi Mehmet’in en büyük oğlu olup dört erkek ve yedi kız kardeşi vardı. Erkek kardeşleri Mustafa, Ahmet, Yusuf ve Mahmut çelebiler idi. Ahmet babasının sağlığında ölmüştü. Mustafa on iki yaşında olup bir yıl önce Hamîd-ili sancak beyliğine gönderilmişti. Yusuf sekiz ve Mahmut yedi yaşındaydı. Kardeş öldürme bir âdet şeklinde yerleşmiş olduğundan Mehmet Çelebi ölümünden önce çocuklarının hayatını korumak istemişti. Murad Edirne’de Osmanlı tahtına geçecek, Anadolu Mustafa’ya kalacak, Yusuf ve Mahmut Bizans imparatorunun yanına gönderilecekti. Buna karşılık imparator Çelebi Mehmet’in kardeşi Mustafa’yı serbest bırakmayacaktı. Murad kardeşlerinin masrafları için imparatora her yıl para ödeyecekti.
II. Murad tahta çıktığında Bayezid Paşa vezîriâzam ve Rumeli beylerbeyi olarak devlet işlerini yürütüyordu. Bayezid Paşa, gelen Bizans elçilerine Yusuf ve Mahmut çelebilerin teslim edilmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine II. Manuel Palaiologos, Limni’de sürgün bulunan Mustafa ile bir anlaşma yaparak onunla birlikte İzmiroğlu Cüneyt Bey’i serbest bıraktı ve on gemilik bir donanma, Dimitrios Leontarios kumandasında Bizans askerleriyle onları Gelibolu önüne çıkardı (Ramazan 824 / Eylül 1421). Bizans Mustafa’yı meşru sultan tanıyordu. II. Murad’a karşı sadece Bizans değil, Anadolu’daki beylikler de ayaklanmıştı. Germiyanoğlu Yakup Bey, onun sultanlığını tanımayarak Hamîd-ili sancak beyi olan Mustafa Çelebi tarafını tuttu. Hamîd-ili arazisi Karamanoğlu tarafından işgal edildi. II. Murad elçi gönderip yatıştırma siyasetine başvurdu ve durumu kabullendi. Çelebi Mehmet’in 818’den (1415) beri tâbiiyet altına aldığı Menteşeoğlu da ayaklandı ve bağımsızlığını ilân etti. Menteşeoğulları Ahmed ve Leys, babaları İlyas Bey gibi 1421’de bastırdıkları paraya Osmanlı padişahının adını koymadılar. Aydınoğlu ve Saruhanoğlu bu sırada bir kısım topraklarını tekrar ele geçirdi. II. Murad elçiler yollayıp Anadolu’daki beyleri yatıştırmaya çalıştı. İsfendiyar Bey de Çelebi Mehmet’in himayesinde Çankırı, Kalecik ve Tosya’da yerleşmiş olan kendi oğlu Kasım Bey’i oradan çıkarmıştı. II. Murad, İsfendiyar Bey’e karşı kuvvet gönderdi. Sinop’a kaçan İsfendiyar Bey diğer Anadolu beylerinin aracılığı ile barış yapmıştır (824/1421 sonbaharı veya kışı). II. Murad, Düzmece Mustafa karşısında taht mücadelesi içinde bulunduğundan bu değişiklikleri kabullenmek zorunda kalmıştır.
Mustafa Çelebi Gelibolu’ya kaçmayı başardı ve orada Boğaz trafiğini durdurup Bizanslıları kendine destek vermeye zorlamaya çalıştı. Fakat II. Murad Cenevizli Foça Podestası Adorno’dan kiraladığı gemi ve askerlerle birlikte Rumeli’ye geçmeyi başardı. Mustafa Çelebi Gelibolu’da duramayıp Edirne’ye kaçtı. II. Murat 2 bin zırhlı Foça Podestası askeriyle takviyeli orduyla Edirne üzerine yürüdü. Edirne’liler onu şehir dışında karşılayıp ona sadık olduklarını bildirdiler. Mustafa Çelebi devlet hazinesini de alarak Edirne’den kaçtı. Fakat Tunca Vadisi’ndeki Kızılağaç Yenicesi’nde yakalanıp Edirne’ye gönderildi. Mustafa Çelebi gailesi, Mustafa’nın Edirne kale burcundan asılması ile böylece 1422’de son buldu. Fakat tarihçiler hala Mustafa Çelebi’nin düzmece mi yoksa gerçekten padişah oğlu olup olmadığı sorusunu tartışmaktadırlar. Elimizde bulunan Mustafa Çelebi adına basılan sikkelerde 1422 tarihi ve “Mustafa bin Beyazid Han” ismi bulunmaktadır.
Bu olayın ardından Mustafa Çelebi’yi destekleyen Bizanslılar yeni bir oyun sergileyerek, bu desteğin o zaman güç kazanan bir saray kliği tarafından uygulandığını ve imparator II. Manuel’in gerçekte II. Murat’ın dostu olduğunu beyan ettiler. Fakat yeni veziriazam Çandarlı İbrahim Paşa, Vezir Hacı İvaz Paşa ve Lala Yorguç Paşa’nın görüşlerini alan Murat, Bizans’a sert tepki gösterdi ve 2 Haziran 1422’den Eylül başına kadar Konstantinopolis’i karadan kuşatmaya aldı. Bu kuşatma Bizans için büyük asker ve bina hasarına yol açtı. Bu kuşatmadan kurtulmak için Bizans’lılara bu sefer kuşatma sürerken Ağustos ayında II. Murat’ın kardeşi Küçük Mustafa’yı ayaklandırmayı başardılar.
Karaman ve Germiyan beyleri ile birlikte Hamid-İli’nden hareket eden Küçük Mustafa Bursa’ya gelip bu şehri kuşattı. Bursa Ahileri Şehzade Küçük Mustafa’nın lalası olan Şarapdar İlyas’a heyet göndererek şehrin kendini savunacak personel ve ikmal maddesi olduğunu ve Ahilerin bu savunmayı destekleyeceğini bildirdiler. Bunun üzerine Şehzade Küçük Mustafa İznik üzerine yönelip 40 günlük kuşatmadan sonra bu şehri eline geçirdi. Şehzade Küçük Mustafa burada İbrahim Paşa Sarayına yerleşip padişahlığını ilan ettirdi.
Bunun üzerine Murat, 6 Eylül’de Konstantinopolis kuşatmasını kaldırıp Anadolu yakasına geçti. Mihaloğlu Mehmet Bey’i sipahilerle İznik üzerine gönderdi. Şehzadenin lalası Şarapdar İlyas ise beylerbeylik verme vaatleri ile elde edildi. Şubat 1423’te Mihaloğlu İznik’i bastığı zaman, Şehzade Küçük Mustafa hamamda idi; yandaşları onu savunup kaçırmaya çalışırken Mihaloğlu yaralandı. Fakat lala Şarapdar İlyas küçük Şehzadeyi kendi atına bindirip götürüp II. Murat’a teslim etti. Şehzade Küçük Mustafa boğulup idam edildi; cesedi İznik dışında bir incir ağacına asıldı ve sonra Bursa’ya götürülüp Yeşil Türbe’ye gömüldü.
1423’te II. Murat Şehzade Küçük Mustafa olayını gizliden destekleyen Candaroğulları beyi İsfendiyar Bey üzerine yürüyerek topraklarının büyük bölümünü ve özellikle Taraklıboru (Safranbolu) şehrini Osmanlı ülkesine kattı. Karamanoğlu Mehmet Bey’in Antakya’yı kuşatması sırasında ölmesi, yerine geçebilecekler arasında bir çatışmaya neden oldu. II. Murat, II. Mehmet Bey’in (1423-1426) hükümdar olmasına yardımcı oldu ve bunun sonucu bir anlaşma ile Karamanlıların ellerine geçirmiş oldukları Göller Bölgesi Osmanlılar tarafından geri alındı.
2.1)VENEDİK İLE SAVAŞ VE SELANİK’İN FETHİ:
Macar yardımı ile Tuna üzerinde geçit yerlerinden saldıran Eflak beyi, II. Murad’ın Anadolu’daki başarılarını öğrenince iki oğlunu rehine gönderip barış istedi. Öte yandan padişahın Bizans’a karşı baskısı sürüyordu. Cemâziyelâhir 826’da (Mayıs 1423) Turahan Bey, Hexamilion (Germe) surunu zaptederek Mora’ya girmiş, Selânik kuşatma altına alınmıştı. Venedik, Bizans’ın ümitsiz durumundan faydalanıp bir anlaşma ile Selânik şehrinin idaresini devralınca (826/1423 yazı) yeni bir bunalım çıktı.
Venedik, Osmanlılar’ın Selânik işgalini tanıması için bir taraftan yıllık haraç vermeyi (1500-2000 duka) teklif ediyor, diğer taraftan Pietro Loredano kumandasında donanmasını Gelibolu karşısına gönderiyor, nihayet genel bir taarruz için İzmir Beyi Cüneyd, Eflak beyi ve Macar kralı ile ittifak hazırlıyordu. Osmanlılar, İstanbul’un da Venedikliler’e teslim edileceği endişesine kapıldı. Cenevizliler’in aracılığı ile II. Murad, Bizans imparatoru ile barış antlaşması imzaladı (21 Rebîülevvel 827 / 22 Şubat 1424). İmparator yıllık 300.000 akçe haraç ödemeyi, Silivri ve Terkos hisarları hariç Marmara, Ege ve Karadeniz kıyılarında 1402’den sonra aldığı yerleri geri vermeyi kabul etti.
Aynı yıl Evrenosoğlu İshak Bey idaresindeki akıncılar Arnavutluk’a ve yerel Arnavut beylerine karşı bir sıra hücuma geçti. Gjion Kastrioti ve Atariti adlı Arnavut beyleri ancak II. Murat’ın üst egemenliğini kabul edip bu akınların önüne geçebildiler. Kastrioti 4 oğlunu Edirne’deki Osmanlı sarayına rehin ve eğitim almak için göndermek zorunda kaldı. Bu çocuklardan en küçüğü olan İskender Bey sonradan Osmanlı devleti başına büyük gaileler çıkartmıştır.
1424’te Edirne sarayında, bir büyük düğün merasimi ile II. Murad, Candaroğulları Beyi İsfendiyar Bey’in torunu Tacunnisa Hatice Halime Hatun ile evlendi. Aynı merasimde II. Murad’ın kız kardeşleri de evlendirildi. Sultan Hatun, İsfendiyaroğlu Kasım Bey’le; Ayşe Hatun Osmanlı komutanlarından Karaca Bey’le ve Hafsa Hatun Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu olan Mahmud Bey ile evlendiler.
2.2)ANADOLU VE RUMELİ’DE SAVAŞLAR:
İzmir Beyliği’ni ve Aydın İl’ini ele geçiren, ancak Osmanlı tabiliğini reddeden Cüneyt Anadolu beylerini ve Bizans’ı tahrikten geri kalmadığı gibi Venedik ile ilişkiye girdi; ona karşı 828’de (1425) Anadolu Beylerbeyliği’ne tayin edilen Hamza Bey’in Halil Bey idaresinde sevk ettiği kuvvetler onu Akhisar civarında Gülnas’ta yendi. İpsili (Hypsela) Kalesi’ne sığınan Cüneyt teslim olmak zorunda kaldı ve soyu sopu ile birlikte imha edildi. Osmanlılar o yıl yalnız İzmir ve Aydın-ili’ni zapt etmekle kalmadılar, Menteşeoğulları’nın ve Hamîdoğulları’nın Teke’deki kolunun topraklarını da ilhak ettiler. Bu sırada Venedikliler, Bayezid’in oğlu olduğu iddia edilen bir Düzme Mustafa’yı daha meydana çıkardılar. 828 (1425) baharında Selânik’ten yola çıkan Mustafa Venedik donanması ile iş birliği yaptı. Kassandra ve Kavala Venedikliler’in eline düştü. Böylece Osmanlı-Venedik savaşı (1425-1430) başlamış oluyordu. Ertesi yıl Osmanlılar kayıplarını giderdiler. Selânik’ten tekrar çıkan Mustafa’ya Pazarlı ve Sarıca beyler karşı koydular. Savaş Arnavutluk’a da yayıldı. Osmanlılar burada Venedik’e ait Draç’ı (Dyrrachium) kuşattılar. Zilhicce 828’de (Ekim 1425) Venedik ile Macarlar arasında Osmanlılar’a karşı ittifak görüşmeleri başladı.
1426’da II. Murad Rumeli’de birkaç koldan ordular göndererek Rumeli ve Balkanlarda bir askerî harekâta başladı. Bu harekâtın bir hedefi Venedik desteği verilen ne olduğu belirsiz yeni bir “Düzmece Mustafa”‘nın Selanik ve civarında çıkardığı isyandı. Diğer hedef ise Macarların desteği ile Balkanlarda çıkan karışıklıklardı. II. Murad şahsen bir ordu başında Sofya’dan Vidin’e gitti. Osmanlı akıncıları Bosna’ya hücum edip talan ettiler ve Hırvatistan’a kadar ilerlediler.
Sonra Menteşe ve Teke beylikleri Osmanlı topraklarına katıldı. Fakat daha doğuda bulunan Karaman ve Çandarlı beyliklerin egemenliklerine son verilmedi. Buna bir neden bu siyasetin Timur’un yerine geçen Şahruh’un bir zamanlar Selçuklular ve İlhanlılar’ın hükümdarlığı altında bulunan bütün arazilerin üstünde hak ilan etmesi ve bir istila hareketine girişmesi tehdidinin ortaya çıkmasıydı.
1428-1429’da Osmanlı ülkesinde veba salgını başladı. Bu veba salgınında Bursa’da İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış düşünce adamı Emir Sultan; devlet adamı, asker, mimar Hacı İvaz Paşa; Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa ve II. Murad’ın gözlerine mil çektirdiği küçük kardeşleri Mahmud Çelebi ve Yusuf Çelebi hayatlarını kaybettiler.
1429’da erkek çocuğu olmayan Germiyanoğlu II. Yakup Bey’in ölümünün ardından vasiyeti üzerine Germiyanoğulları Beyliği Osmanlı topraklarına katıldı.
II. Murad Anadolu’da barışı sağladıktan ve veba salgını atlatıldıktan sonra tüm gücünü Venediklilere yöneltti. Venedik Cumhuriyeti bu zamana kadar Selanik’i elinde tutarak Çanakkale Boğazı’nda abluka uygulamaktaydı. Osmanlılar 29 Mart 1430’da Selanik’i, ardından da “Yuvan-ili” ve sonra Yanya’yı ele geçirdiler. Bir Osmanlı-Venedik Antlaşması imzalandı.

1430’da Rumeli’de toprak tahriri başlamıştı. Bu sayımlardan sonra bu arazilere tımar sistemi uygulanmaya geçildi. Osmanlılar, Selanik’i ele geçirdikten sonra, Üsküp valisi olan Evrenosoğlu İshak Bey yerel isyancı Arnavut beyi Gjon Kastrioti’nin elindeki arazilere hücumlar uygulayıp onun elindeki tahkimli mevkileri eline geçirdi ve iki tanesi hariç diğer hepsini yıktırdı. Zaten devamlı yerel isyancı olan Arnavutlar tımar sisteminin uygulanması aleyhtarı olarak 1432-1434 döneminde de devam eden Arnavutluk isyanını çıkardılar. Edirne’de bulunan Arnavut beyi Gjergj Ariani buradan kaçarak bu isyanın idaresini üzerine aldı. Bu isyanın başlangıcı olan 1432-33 kışında, II. Murad kışı Serez’de geçirdi ve Arnavut isyancılar üzerine Evrenosoğlu Ali Bey komutası altında bir akıncı ordusu gönderildi. Bu kış döneminde dar bir vadi olan Shkumbin’de Arnavutlar bu akıncı ordusunu pusuya düşürdüler ve akıncılar büyük zayiat verdiler. 1433’te Arnavutlar yine Evrenosoğlu Ali Bey akınına başarı ile karşı koydular. 1434’te Arnavutlar çete ve pusu savaşları ile Osmanlı akıncılarına karşı bazı başarılar kazandılar. Fakat 1435 ve 1436 Evrenosoğlu Ali Bey ve diğer akıncı beyi Turahan Bey Arnavutluk isyanını bastırmayı başardılar.
2.3)SIRBİSTAN’IN ALINMASI:
Osmanlı iç savaşı sırasında Balkanlarda Macar etkisi artmış ve 1427 yılında Sırp Despotu Stefan Lazareviç’in ölümü üzerine Macaristan ile Osmanlılar arasında Sırbistan tahtı üzerinde çekişme çıkmıştır.
1428’de Sırbistan’ın kuzeydoğu kesiminde Tuna Nehri üzerinde bulunan Güvercinlik kalesi Osmanlılara eline geçti.
1428’de Macarlarla Osmanlılar arasında yapılan 3 yıl süreli bir anlaşma sonucunda Yorgo Brankoviç Sırp Despotu olarak tanındı. Bu 3 yıllık anlaşma bir defa daha yenilendi.
Buna karşılık II. Murad Rumeli’de uğraşmakta iken Anadolu’da Karamanoğulları Göller Bölgesi’ndeki eski Hamidoğulları arazilerini tekrar eline geçirdi ve II. Murad buna seyirci olarak kalmak zorunda kaldı.
Yenilenen antlaşmanın süresi dolunca 1434’te Macar Kralı Sigismund II. Murad’a bir elçi göndererek Bosna, Sırbistan ve Bulgaristan üzerindeki Macaristan yüksek egemenliğini tanınmasını resmen istedi. Bu hareketle Macaristan savaş ilan etmiş oluyordu. Osmanlı devleti aleyhinde olanlar Macaristan Kralı çevresinde toplanmaya başladılar. Bunlar arasında Bosna Kralı II. Tvrtko, kızı Mara’nın II. Murad’la evlenmiş olan Sırp Despotu Yorgo Brankoviç, Eflak prensliğini Sigismund desteği ile eline geçiren I. Vlad Drakul, Savcı Bey’in oğlu Şehzade Davut, taht hakkı arayan birçok Balkan soylusu ve pek çok asil senyör bulunmaktaydı. Fakat bu çok karmaşık ittifak arama süreci gayet yavaş gelişti ve atak bir birleşme gelişmesi ortaya çıkmadı. Buna karşılık Macarların artan etkisi karşısında II. Murad 1434’ten itibaren Balkanlar’da daha saldırgan bir tutum izlemeye başladı.
Fakat Anadolu’da ve Asya’da önemli gelişmeler yani Timur torunu Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh’un Anadolu’ya yönelmesi olasılığı ve Karamanoğulları’nın mütecaviz bir atakla eski Hamideli arazilerini geri almaları II. Murat’ın Balkan sorunlarına dikkatini çekmesini önledi. Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Karakoyunlu hükümdarı İskender Bey’i desteklemekteydi. İskender Bey Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman’ı yenerek Doğu Anadolu’nun tamamını eline geçirmişti. 1434’te Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Karakoyunlu Devleti üzerine bir tedip harekâtı düzenledi. 1435-36’da İskender Bey’in üzerine yürüyerek onu Karakoyunlular tahtından indirdi. Yerine kendine sadık olan Cihan Şah’ı Karakoyunlu tahtına getirerek onu Tebriz valisi tayin etti. İskender Han da Osmanlı Devleti’ne sığındı ve 1435-36 kışında Tokat’ta kaldı. İşte doğuda bu gelişmeler II. Murad ve Osmanlıları çok kuşkulandırmıştı. Fakat 1436’da Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Horasan’a geri döndü ve Anadolu’ya bir sefer yapması olasılığı çok azaldı.
Bunu fırsat bilen II. Murad 1437’de bir Anadolu seferine çıkarak Karamanoğulları’nın eline geçmiş olan Konya, Beyşehir ve Hamideli topraklarını tekrar Osmanlı devleti idaresine aldı.[2]
9 Aralık 1437’de Macar Kralı Sigismund’un bir erkek çocuk varis bırakmadan ölmesi üzerine Macaristan’da işbaşına gelecek hanedan sorunları Macaristan’da epey kargaşalık yarattı. Sigismund’un Osmanlılar aleyhine kurmaya çalıştığı cephe de dağıldı. Sonunda Macar asilleri Jagiellon Hanedanı’nından 1434’ten beri Lehistan Kralı olan III. Vladislav’ı Macaristan Kralı olarak seçtiler ve kendisine Macaristan Krallığı için I. Vladislav ismi verildi.
II. Murad bu fırsatı iyi değerlendirerek 3 yıl Rumeli’de kalarak, özellikle Sırbistan ve Eflak sorunları üzerine eğildi. Sırbistan ve Eflak prensliklerinin koşulsuz olarak kendisine bağlanmalarını sağladı. Sonra 1438’de II. Murad ilk Macaristan Seferi’ne çıktı. Tuna’yı geçerek Severin, Demirkapı, Orsova ve Sebeş kalelerini topa tutup yıkarak Erdel’in merkezi Zeybin (sonradan Hermannstadt ve şimdi Sibiu) kalesini kuşattı. Bu kaleyi eline geçirip Karpat Dağları geçitlerini aşıp Eflak topraklarına girdikten sonra Yergöğü üzerinden Edirne’ye geri döndü. Bu bir Osmanlı sultanının ilk büyük kapsamlı seferi oldu.
1438’de ise II. Murat Sırbistan üzerine yöneldi. Brankoviç tarafından yaptırmasına izin verilen yeni önemli savunma kalesi ve başkenti Semendire’yi fethederek Sırp Despotluğu’nu işgal etti. Bu bura devlete son vererek Sırbistan’ı bir Osmanlı eyaleti ilan etti. Üsküp Sancak Beyi Evrenosoğlu İshak Bey komutasındaki akıncılar Bosna Krallığı başkenti olan Yayçe önlerine kadar ilerlediler. O sırada Bosna Kralı II. Tvrtko’nun ölmesi Bosna Krallığı’nın iki varis arasında paylaşılması ve güneyde bulunan Hersek’in de ayrı bağımsız bir idare kazanması sonucunu doğurdu. II. Murad bundan istifade edip her üç idareyi de haraca bağladı.
Macarlar yeni Macaristan Kralı olarak o zaman Polonya Kralı olan III. Wladislaw’ı Macar Kralı I. Wladislaw adıyla seçtiler ve Polonya/Lehistan ve Macaristan krallıkları aynı kişinin idaresi altına geçti. I. Wladislaw Erdel voyvodalığına János Hunyadi adlı, ailesinin aslı pek gizemli olan, fakat Eflak soylusu olduğunu iddia eden, bir kişiyi atadı. Bu kişiyi Osmanlılar ve Osmanlı tarihçiler “Hunyadi Yanos” olarak da anarlar. Böylelikle 20 yıl Osmanlılarla devamlı olarak bir Haçlı ruhu ile mücadele eden, Macarlar tarafından bir milli kahraman sayılan ve sonunda oğlu olan Matyas’in Macaristan Krallığına gelen bir kişi olan János Hunyadi Balkanlar siyaset sahnesine girmiş oldu. 1441’de János Hunyadi Semendire’yi Osmanlılar elinden geri aldı ve Erdel’e gönderilen Osmanlı birliklerine karşı birkaç galibiyet kazandı.
2.4)SEGEDİN ANTLAŞMASI , YENİŞEHİR SEVGENDNAMESİ VE TAHTTAN ÇEKİLME:
János Hunyadi önderliğindeki Macar ve müttefikleri ordusunun ilerleyişinin İzladi Geçidi’nde durdurulmasının ardından hemen II. Murad Macarlar ile barış görüşmeleri için girişimlerde bulundu.
1444’ün Haziran ayında taraflar arasında tarihte Edirne-Segedin olarak bilinen bir 10 yıl süreli olacağı ön görülen bir kalıcı barış antlaşması yapılması üzerine taraflar anlaşmaya vardılar. Bu antlaşmanın kalıcı olması için II. Murad Edirne’de Kur’an üzerine ve Macar Kralı Vladislav Segedin’de Kutsal Kitap üzerine yemin verdiler ve antlaşmayı bu yeminlerle imzaladılar. Bu anlaşmaya göre Osmanlılar kendi ortadan kaldırdıkları Sırp Despotluğu devletini yeniden kurulmasını sağlamayı ve 1427’deki sınırlarıyla devlet başkanlığının Brankoviç’e iade edilmesini kabul ettiler. Macarlar ise Bulgaristan üzerindeki hak iddialarından vazgeçmeyi kabullendiler. Her iki taraf da, yani Osmanlılar ve Macarlar, Tuna’yı geçmemeyi taahhüt ettiler.
Bu yeminli Edirne-Segedin Antlaşması’nın ardından II. Murad, oğlu Mehmet’i Edirne’ye getirtti ve onu başkentte “kaymakam” olarak bıraktıktan sonra Karamanlılar ile ilgilenmek üzere Anadolu’ya geçti. Karamanoğlu İbrahim Bey Ankara’ya kadar ilerlemiş bulunuyordu. II. Murad Karamanoğlu İbrahim Bey ile görüşerek bir sulh anlaşması yapılmasını kabul etti. Bu anlaşma için Göller bölgesinin Karamanlılara bırakmayı kabul etti. Temmuz 1444’te iki taraf arasında diğer bir yeminli anlaşma yapıldı ve Karamanoğlu İbrahim Bey II. Murad’a barışı koruyacağı hakkında “sevgendname (yemin belgesi)” adı verilen bir ciddi belge verdi. Bu “Yenişehir Sevgendnamesi” ile Göller bölgesi özellikle Akşehir ve Beyşehir’i Karamanlılara bırakıldı. Edirne-Segedin Antlaşması ve Yenişehir Sevgendnamesi ile o zamana kadar II. Murad’ın 23 yıl süren hükümdarlığı sırasında Osmanlı Devleti’ne katmış olduğu arazilerin büyük bir kısmı tekrar elden çıkmaktaydı. Fakat bu şekilde II. Murad hem batıda hem doğuda barışı sağladığını düşünüyordu. Yaşlı, yorgun ve hatta bir depresyon geçirdiği kabul edilen II. Murad bu antlaşmaların ardından Osmanlı tarihinde daha önce (ne de daha sonra) hiç eşi görülmemiş bir karar alarak tahtından çekildi. Ağustos 1444’te Mihaliç’te (Karacabey’de bulunan hanedan çiftliğinde devletin ilerigelen idarecilerini ve askeri komutanlarını; yüksek ulemayı, kapıkulu (yeniçeri ve sipahi) subaylarını bir toplantıya çağırdı. Bu toplantıda kendisinin bir köşeye çekilip dünya işlerinden ve eğlenceden uzaklaştığını Allah’a yöneleceğini bildirdi. Edirne’den getirttiği oğlu II. Mehmet’in bu nedenle tahta geçeceğini ilan etti.
3)TAHTA DÖNÜŞ VE SONRASI:
Murad’ın Manisa’ya çekildiği dönemde başkent Edirne’de barış yanlısı Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile dış siyasette daha saldırgan tutum içinde olan Şehabeddin ve Zağanos paşalar ile arasındaki çekişme sürmekteydi. Sadrazam Halil Paşa bu dönemde II. Murad’a hâlen gerçek padişah muamelesi yapıyordu. Öte yandan Şehabeddin ve Zağanos paşalar ise genç padişah Mehmet’i Doğu Roma’ya karşı saldırmaya teşvik ediyorlardı.
1445’te durum yine karıştı. János Hunyadi Tuna üzerinden Osmanlı topraklarına bir sıra akına başladı. Eflak Voyvodası Vlad Drakul ise Osmanlılar elinde bulunan Yergöğü kalesini kuşatıp ele geçirdi. Saltanat davası süren şehzade Davut Çelebi Dobruca’da isyan bayrağını açtı.
1446 yılı ilkbaharında ise Edirne’de “Buçuktepe” adlı bir tepede başlayan ve buna izafeten Buçuktepe İsyanı adı verilen bir kapıkulu yeniçeri askeri isyanı başladı. Bu isyan ilk kapıkulu askeri isyanı olarak nitelendirilmektedir. Bu isyana neden kapıkulu askerinin ulufelerinin düşük vezinli akçelerle verilmesiydi. İsyancılara bir “buçuk akçe terakki” prim verilerek bu isyan yatıştırıldı. Bazı tarihçiler göre bu isyan Çandarlı Halil Paşa’nın, II. Murad’ı tahta geçmeye zorlamak için düzenlediği bir oyundu. Her ne için olursa olsun, Buçuktepe İsyanı Osmanlı devletinin durumunu iyice zora soktu. Ayaklanan yeniçeriler Konstantinopolis’te rehine bulunan Orhan Çelebi’nin yanına gitme tehdidinde bulunmuşlardı. Bunun üzerine Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, Murad’ı Edirne’ye geri davet etti. Murad İstanbul’a gitmek üzere 5 Mayıs’ta Manisa’dan ayrıldı ama çok yavaş ilerleyerek Ağustos ayının sonlarında Edirne’ye ulaştı. II. Murad böylece ikinci defa tahta çıktı. Oğlu II. Mehmed yanına lala olarak verilen Zağanos Paşa ve Şehabeddin Paşa ile Manisa’ya sancak beyi olarak gönderildi. II. Murad’ın çok yavaş hareketle gelişi ve oğlunun özel lalalar ile Manisa’ya gönderilmesi Osmanlı tarihinin, nedeni gizli kalmış ve incelenmemiş olaylarının başında gelmektedir.[11]
II. Murat’ın 5 yıl süren ikinci saltanatında, 1444 buhranında isyan eden Balkanlar’daki yerel hanedanları boyun eğdirmekle uğraştı. Bunların arasında özellikle Arnavutluk’ta İskender Bey ile meşgul olmuştur.
1446 yılı sonbaharında Osmanlı devletinin himayesi altında bulunan Atina Dükası’ın şikayeti üzerine II. Murad Mora despotuna karşı bir Mora seferine çıktı. Mora yarımadasını ana karadan ayıran Körent kıstak üzerinde bulunan ve Mora Despotluğu tarafından yeniden ama eski kale bina kurallarına göre yapılan Heksimillian Duvarı surları’nı ateşli silahlar kullanarak yerle bir ederek Mora’ya girdi. Heksimillian Duvarı’nın yerle bir edilmesi gelecekte 1453’te İstanbul kuşatmasına ve bu kuşatmada surlara karşı büyük toplar kullanılması bir harp tarihi kilometre taşı olduğu iddia edilmektedir. Bundan sonra eski tip taştan duvar korunak kurma ile mevki savunması prensipleri değişmiş ve savunma için yeni tip tabyalar kurulması gereği ortaya açıkça çıkmış olduğu belirtilmektedir. Mevsimin geç olması dolayısıyla hava şartlarının iyi olmaması beklenmekte olduğundan yarımadanın tümünün ele geçirilmesi imkânsız görülmekteydi. Bunun için bu sefer bir akıncı hücumlarına dönüştü. Osmanlı ordusu ikiye ayrılıp bir ordu grubu Turahan Bey komutasında Patras’a kadar ilerledi. Mora içerilerine akınlar yapıldı; Mora’da yerleşkeler yakıldı ve ganimet toplandı ve Mora Despotu da vergiye bağladı. Edirne’ye 6 bin kadar esirle dönüldü.[10]
1447’de II. Murad’da bağlılık sunmak istediği iddiasıyla, bazı Eflak boyarları Macaristan kral naibi olan János Hunyadi kışkırtması ile isyan ettiler ve Eflak Voyvodası II. Vlad Drakul’u Balteni bataklıklarında öldürdüler.[11]
1448’de II. Murad İskender Bey’e karşı birinci seferine başladı.
Fakat 1448 yazında János Hunyadi’nin Varna Muharebesi’nden sonra yeniden toplamış olduğu yeni bir Macar ordusu başında Eflak ordusu ile birlikte yeniden harekete geçtiği haberi II. Murad’a yetişti. II. Murad Arnavutluk Seferi’ni yarıda bırakıp ordu ile Sofya’ya geri döndü. János Hunyadi Macar ordusu ve Eflak, Bohemyalı ve Alman asıllı ordu birlikleri ile Yorgo Bronkoviç’in kralı olduğu Sırbistan’a hücuma geçmişti. Bu yeni Macar ve müttefikleri ordusu 1 ay Sırbistan başkenti olan Semendire kalesi önünde Kovin’de durakaldı. Segedin Anlaşması ile yeniden kurulan Sırbıstan despotu Brankoviç yeni bir askeri macera peşine gitmeyi kabul etmedi.
Sırbistan’ın ordusuna katılmayacağı açığa çıkınca János Hunyadi Macar ordusu ile Sırbistan’ını yakıp yıkıp yağma edip Osmanlı topraklarına girip güneye doğru yürüyüp ordusu ile Kosova sahrasina indi. II. Murad da Osmanlı ordusu ile Kosova’ya geldi. 17-20 Ekim 1448’de Kosova Savaşı’nda Osmanlı ordusu János Hunyadi’nin yeni ordusu ile muharebeye başladı. Her iki orduda da ateşli silahlar kullanılmaktaydı. Fakat profesyonel Osmanlı ordusu ateşli silahları ve tabor tipi top arabalarını kullanmayı iyice öğrenmişti. Bu muharebede II. Murad toplar ve tabor tipi top arabalarıyla ve yeniçeri askeri ile orta kanattaydı. Oğlu II. Mehmed Anadolu eyalet askerleri ile sağ kanatta bulunmaktaydı. Osmanlılar saflarında Macarların yaptığı gibi çok sayıda tüfekli asker bulunmaktaydı. Macar kuvvetleri önce sağ ve sol kanatta Osmanlıları yenmeye başladılar. Ağır süvarileriyle Osmanlı orta kanadına yüklendiler. Ama bu Osmanlı tüfekli piyade yeniçerilerinin ve topçularının ateşini teksif etmelerine neden oldu. Gayet iyi eğitilmiş ve teksif edilmiş seri ateş eden tüfekçi yeniçerilerin gayretleri ile Macar süvarileri ağır zayiat verip geri itildiler. Bir kere daha yenilgiye uğradılar. Macar ordusunun yarısından çoğu ve özellikle Macar asilleri öldürüldü. Pek çok sayıda esir alındı. Çarpışmalar ertesi gün de sürüp Osmanlı ordusunun son taarruzu ile Macar ve müttefiklerinin ordusundan sona kalan ve hala direnişte bulunan savaşçı birlikler de tümüyle imha edildiler. Kaçabilenlerin çoğu da Kosova’ya inerken talan ettikleri Sırbistan’da intikam alan Sırplar tarafından öldürüldüler. Savaş meydanından kaçan János Hunyadi Sırp Despotu Yorgo Brankoviç askerleri tarafından yakalandı. Brankovic Janos Hunyadi’yi tutukladı. Serbest bırakmak için 100 bin altın florin fidye aldı; Macar Krallığı’nın işgal etmiş olduğu geleneksel Sırbistan toprakları tekrar Sırbistan idaresine verildi ve Hunyadi’nin varisi olan oğlunun Brankoviç’in kızı ile evlenmesi için nişan yapılmasını Hunyadi kabul etti. Ancak bu şartlar gerçekleşince Sırp Despotu Brankoviç János Hunyadi’nin Macaristan’a dönmesine izin verdi.
1449’da Osmanlı akıncı güçleri Eflak üzerine hücuma gönderildiler.
1450’de oğlu II. Mehmet ile birlikte İskender Bey’e karşı Arnavutluk üzerine ikinci seferini düzenledi. Sefer dönüşü Edirne sarayda oğlu II. Mehmed, Dülkadir oğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Hanım’la evlendi ve bunun üzerine şaşaalı düğün eğlenceleri yapıldı ve bundan sonra çift Manisa’ya gönderildi.
4)VEFATI:
Düğünden kısa bir süre sonra 1451’de II. Murad dinlenmek üzere çekildiği Edirne’deki Tunca’daki bir adada felç geçirdi ve 3 Şubat 1451 günü öldü. Öldüğünde Cenazesi Bursa’ya götürüldü. Bursa’da Muradiye Camii’ndeki oğlu Alaaddin’in yanında gömülmesi vasiyeti üzerine onun yanına gömüldü ve sonradan üstü açık türbe yapıldı. Türbesinin üstünün açık olmasının sebebi Allah’ın rahmeti ve bereketinin üstüne yağmasını istemesidir. Öldüğünde Osmanlı Devleti 1402 yılında aldığı darbeden tamamıyla kurtulmuştu.
KAYNAKÇA:
1)www.wikipedia.org
2)Türk Diyanet İşleri Vakfı İslâm Ansiklopedisi