Önceleri Ötüken’de (bugünkü Moğolistan), daha sonra Uluğ Türkistan denilen Orta Asya’nın değişik bölgelerinde devletler kuran Uygurlar bugün Doğu Türkistan’da yaşamaktadır. Uygur adının aslı tam olarak bilinmemektedir. Kâşgarlı Mahmud’un bu adla ilgili verdiği bilgi daha çok halk etimolojisine dayanır. Uygurlar’dan bahseden Çin kaynakları onları Hunlar’ın soyundan kabul eder ve Huiho (uçan şahin) adıyla kaydeder. Akraba kavimlerle birlikte Dokuz Oğuz – On Uygur diye isimlendirilirler. IV-V. yüzyıllarda Toba Devleti zamanında Töles adını aldılar. Çinliler’e göre Uygurlar kalabalık bir topluluk değildi, fakat çok kabiliyetli ve cesurdu; yüksek tekerlekli (kao-chih) arabaları vardı, gerek göçlerde gerekse savaşlarda bu arabaları kullanırlardı. Selenga ve Orhon nehirlerinin kıyılarında oturan Töles oymakları Göktürk Devleti kurulunca onların egemenliğini tanıdı. Baykal gölünün güneyindeki bozkırlarda iç işlerinde serbest olarak yaşadılar. VII. yüzyılda Göktürkler Çinliler’e yenilince Töles birlikleri dağıtıldı.
Göktürk Devleti’nin zayıf çağı olan VII. yüzyılın başında Uygur, Bugu, Bayırku, Tongra gibi kabileler bir reisin hâkimiyeti altında toplanıp siyasî birlik oluşturdular. Reislerinin unvanı “İrkin” idi. İrkin’in P’usa adlı oğlu 630’dan sonra Göktürkler’in kuzey sınırlarına akınlar yapmaya başladı. Göktürkler bu Uygur-Töles akınlarını durdurmak için bir ordu gönderdilerse de başarı sağlayamadılar. Bu durum Uygurlar ve Tölesler’e büyük itibar kazandırdı. Göktürkler’in zayıfladığı bu çağda Orta Asya’nın kuzeyinde başlıca iki kuvvet vardı: P’usa’nın emrindeki Uygur Tölesleri ve Sirtarduş Tölesleri. 646 yılından sonra Uygurlar yine bir liderin (ilteber) idaresinde bulunuyorlardı, fakat bu kişi Çinliler’in adamı durumundaydı. Sirtarduş Tölesleri de Çin’in müttefiklerine yenilip Uygurlar’ın idaresine girmeye mecbur oldular. Böylece Orta Asya’nın doğu kısmı bir Çin eyaleti haline geldi. Çinliler’ce desteklenen ilteber kendini kağan ilân etti ve Göktürk tarzında teşkilât kurdu. Ancak bunu gerçek bir kağanlık dönemi olarak kabul etmek güçtür. Zira Uygur Tölesleri, Çin hâkimiyetinden kurtulmaya çalışıyordu. 648’de ilteber öldürüldü ve yerine halkın benimsediği bir reis getirildi, fakat o da Çinliler’in hilesine kurban gitti. Uygurlar’ın isyanından korkan Çinliler, onlarla Ch’ipi Tölesleri ile arasında anlaşma sağlayıp büyük vaadlerde bulunarak Batı Göktürkleri’ne saldırmalarına yol açtılar. Çinliler gittikçe kuvvetlenip Batı Göktürkleri’ni devamlı mağlûp ettiler. Uygurlar da Pojun adlı başka bir reisin idaresine girmişti. Bunlar 651’de Çin adına Kore isyanını bastırdılar, Batı Göktürk savaşlarına katıldılar. 656’da On Oklar’a karşı zafer kazandılar, Taşkent’e kadar ilerlediler. 661-663 yıllarında Çin’e baş kaldırdılarsa da başarılı olamadılar. Göktürk Devleti ikinci defa kurulduğu zaman Uygurlar yine bu devletin içinde yer aldılar. 742-743’te Göktürkler’in hâkimiyeti altında bulunan Karluk, Basmıl ve Uygur oymakları Göktürk Kağanı Ozmış’ı mağlûp ederek öldürdüler. Göktürk Devleti ortadan kalkınca Basmıllar’ın idaresinde yeni bir kağanlık kuruldu. Uygurlar sol (doğu), Karluklar sağ (batı) yabguluğu teşkil ettiler. 745 yılında Uygur yabgusu Basmıl kağanını yenilgiye uğratıp kendini kağan ilân etti ve Kutluğ Bilge Köl unvanını aldı; böylece Büyük Uygur Kağanlığı kurulmuş oldu. Bu esnada Uygurlar’ın kendi birlikleri Yaglakar, Hu-tu-ku, Hu (Chiou-lo-wu = Kürebir), Küremür, Mo-ko-hsi-chi (Bagasıgır), A-Wu-ch’e (Ebirçeg/Abırçak), Hu-wu-su, Yo-wu-ku (Yagmurkar), Hsi-ye-wu (Ayavire/Ayabire = Ayamur/Aymur) adlı dokuz oymaktan oluşuyordu. Uygurlar kağanlık süresince Çinliler’le görünürde dostça yaşadılar. İyi münasebetleri geliştirmek amacıyla kurulan akrabalık bağları da bunu destekledi. Bu devirde Uygurlar, Çin’de rahat otorite kurabilmek için bu ülkeye yardım ettiler ve yıllık vergi aldılar. İmparatorun sadece bir isimden ibaret kaldığı zamanlar geldi. Gerileme devrinde ise Çinliler entrikalarıyla yıkılışta başrolü oynadılar.
Moyen-Çor (Bayan-Çor) Kağan’la kuvvetlenen, Maniheizm’i resmen kabul eden Bögü Kağan ile parlayan, Kutluğ Bilge Kağan ile zirveye ulaşan Uygurlar 821’den sonra gerilemeye başladılar. Kuzeyde Kırgızlar’la tekrar savaş çıktı. Ülkede Çin sarayının entrikaları kağanlık ailesinin gücünü zayıflattı. 840 yılındaki Kırgız saldırısı kağanlığın sonunu getirdi. Bunda savaşçı ruhunu gevşeten Maniheizm’in rolü büyüktür. Yenisey kıyılarında kuvvetli bir devlet kuran Kırgızlar Uygurlar’ı yenilgiye uğratınca baskından kurtulabilen Uygurlar çeşitli bölgelere dağıldılar. On beş Uygur kabilesi batıya Karluklar’a gitti. Diğer bir grup Çin’in kuzeyindeki Kansu vilâyetine göç etti ve Kanchou şehrinde yeni bir Uygur Devleti kurdu; bunlar daha sonra Sarı Uygurlar adıyla anıldı. On üç kabileden ibaret başka bir grup Çin’in güney sınırlarına kadar indi. Diğer kabileler Doğu Türkistan’a göç edip Turfan, Kuça, Karaşar şehirlerine ve civarına yerleştiler. Uygurlar’ın en büyük topluluğu olan bu son gruplar kaynaklarda Dokuz Oğuzlar diye geçer. Küçük bir grup da doğuda Hsiwei’ler’e sığındı. Bir bölümü Kırgızlar tarafından yok edildi, bir kısmı da Beşbalık şehri yöresine yerleştirildi. Bunlar sonradan Beşbalık Uygurları adıyla tarihe geçen Uygurlar’ın atalarıdır. Ayrıca Kitan ve Kay kabilelerinin başında da Uygur reisleri vardı. Hıtay Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan bu Uygurlar kağanlığın yıkılışı ile nüfuzlarını kaybettiler. Uygur göçleri sonunda boş kalan topraklara zamanla Moğol kabileleri yerleşti, böylece Orta Asya’da Moğol hâkimiyeti başlamış oldu. Kanchou Uygurları T’ang sülâlesiyle iyi geçindiler; beş sülâle devri boyunca bu dostluğu devam ettirmeye çalıştılar. Çin imparatorlarının kızları ve Uygur hakanları arasındaki evliliklerle akrabalık münasebeti de sürdü. Uygurlar, X. yüzyıla kadar merkezi Tunhuang’da bulunan Çinliler’in “vazifeye koyuluş ordusu”na bağlı olarak hareket ediyorlardı. 905’te bu ordunun Çinli kumandanı Çin imparatorundan ayrılıp Kua, Shai, I ve Hsi adlı dört vilâyetten müteşekkil özerk bir devlet kurdu. Bu krallık Uygurlar’a baskı yaparak bölge ticaretini ele geçirmeye kalkışınca 911’de Tegin kumandasındaki Uygur ordusu krallığın merkezi Tun-huang’ı ele geçirdi. Tun-huang zaferi Kan-chou Uygurları’nın Çinliler nazarında itibarını arttırdı. 924’te Jen-mei Kağan Çin’e elçi gönderdi. Hediye olarak götürülen yeşim taşı, keçe kumaş, pamuklu kumaş, yeşil ve beyaz şap bölgenin kıymetli ticaret mallarını göstermektedir. Jen-mei Kağan 924’te ölünce yerine Tigin Kağan geçti. 925’te Çin’e bir elçilik heyeti yolladı, ancak 926’da öldü. Onun yerini alan A-to-yü de (Adug) Çin’e sık sık elçiler gönderdi. 928’den itibaren Kağan olarak Jen-yü’nün adı geçer. Kağanların kısa aralıklarla birbirini takip etmesi Kan-chou’da 924-928 yılları arasında çalkantılı bir dönemin yaşandığı fikrini verir. Çin kaynaklarında özellikle ticarî münasebetler ve elçilerin geliş gidişleriyle ilgili bilgiler mevcuttur. Bunlarda rastlanan son hakanın adı Jen-mei Kağan’dır ve 939 yılına kadar sülâle yıllıklarında görülür. Sarı Uygurlar 940’tan sonra Hıtaylar’ın (K’i-tan, Liao), 1028’den itibaren Tangutlar’ın, 1226’dan sonra Cengiz devletinin nüfuz sahası içinde bulundular. Bugün Kuzeybatı Çin’de yaşamaktadırlar.
840 yılında çevreye dağılan Uygur boylarından batıya giderek Beşbalık, Turfan, Hoço, Kâşgar taraflarında yerleşenler kaynaklarda değişik tarihlerde Kao-ch’ang, Turfan, Beşbalık Uygurları diye geçer. 840’taki son Uygur kağanının yeğeni Mengli’yi kağan seçtiler. Tibet’ten endişelenen Çin Uygur Devleti’ni tanıdı ve kendileriyle dost geçinen bu devletin genişlemesine pek karışmadı. Turfan Uygur Devleti, Orta Asya’nın ticaret yolları üzerinde ekonomik bakımdan güçlendi. 911’de bağımsız hale gelen Uygur Devleti güneyde Tibet, Batı Türkistan’da Karluk bölgesiyle sınırlıydı. Devlet sanat, edebiyat ve ticaret alanlarında çok ilerledi (bk. TURFAN). Orta Asya’da kurulan Türk devletleriyle Çin arasında ticaret ilişkilerin seyrinde çok önemli rol oynadı. Kaoch’ang Uygurları’ndan Çin’e ilk ticaret heyeti 962’de gitti. Kırk iki kişiden oluşan bu heyet Çin sarayına kendi ürünlerini sundu. 965, 981, 985 ve 1004 yıllarında ticaret heyetlerinin Çin başşehrine giderek Uygur ürünlerini tanıttıkları ve ticareti geliştirdikleri görülmektedir. Bu arada Çin imparatoru Uygurlar’a onları daha iyi tanımak amacıyla elçi gönderdi. 981-984 yılları arasında süren bu yolculuk sonunda düzenlenen Wang Yente’nin Uygurlar hakkındaki raporu özellikle Turfan Uygurları’nın kültür tarihine dair değerli bilgiler içermektedir. Turfan Uygur Devleti 1209’da Cengiz Han’a bağlanıp 1368 yılına kadar Moğol idaresinde varlığını sürdürdü. Barçuk İdilkut adamlarıyla birlikte Cengiz ordusunda görev aldı ve zaferlerde payı oldu; 1211’de Cengiz Han’ın kızı Al-Hatun ile evlendi.
Çağatay Hükümdarı Tarmaşirin’in İslâmiyet’i kabul ederek (1326) Alâeddin adını almasının ardından Uygur ülkesinde İslâmiyet yayılmaya başladı. Koço Uygurları XIV. yüzyıl sonuna kadar Budizm’den vazgeçmedi. Hızır Han’ın saltanatında (1389-1399) Turfan ve Koço’nun zaptı üzerine Budist Uygurlar’ın sayısı azaldı. Uygurlar’ın yaşadığı Doğu Türkistan Timur’un ölümünden sonra küçük hânedanlar idaresinde parçalanmış durumdaydı. 1678-1758 yılları arasında Cungarlar Doğu Türkistan’a hâkim oldu. Tunguz soyundan Mancu hânedanı Cungarlar’a son verdi. 1865’te Yâkub Bey Çinliler’e karşı ayaklandı, Doğu Türkistan’da bağımsız bir devlet kurdu. 1877’de bir suikast sonucu ölünce Uygurlar yeniden Çin idaresine girdiler. 1917 Rus İhtilâli sırasında milliyetçilik akımı etkili oldu ve Uygurlar, Doğu Türkistan Türkleri’ne verilen Tarancı (tarımcı-ekinci) adının yerine Uygur’u kullandılar. Çin idaresinde 1933’ten sonra Doğu Türkistan’da karışıklıklar çıktı ve Sovyet ordusu Doğu Türkistan’a girdi. 1950’de Doğu Türkistan’ın Çin’e bağlandığı Ruslar’ca da kabul edildi. 1955’te Uygur Özerk Bölgesi kuruldu. Bugün Uygurlar’ın çoğunluğu bu bölgede yaşamaktadır ve 20 milyona yaklaşan bir nüfusa sahiptir. Bir kısım Uygurlar ise buraya komşu olan Kırgızistan’da kaldılar.
Uygurlar yüksek kültür düzeyine ulaşan Türk topluluklarının başında yer alır. Uygur kağanlığı sırasında dikilmiş Türkçe runik yazılı Şine-Usu (Moyençor Kağan adına 759’da), Taryat ve Karabalasagun (826) yazıtları Uygur kültürünün önemli örnekleridir. Turfan’da bulunan Uygurca eserler günümüze ulaşmıştır. Uygur edebiyatının en parlak devri 840’tan sonra Uygurlar’ın Turfan ve Kansu’ya yerleşmesiyle başlamıştır. Uygurlar çeşitli alfabeler kullanarak Maniheizm, Hıristiyanlık ve Budizm çerçevesinde zengin bir edebiyat birikimine sahip olmuşlar, bu eserleri Uygur alfabesi denilen ve geç dönem Soğd alfabesinin küçük çaplı değişimiyle oluşan yazıyla meydana getirmişlerdir. Asıl Uygur yazısının VII. yüzyılda geliştiği tahmin edilen işlek bir Soğd el yazısına dayandığı belirtilir. Kâşgarlı Mahmud bu yazıyı “Türk yazısı” olarak adlandırır. Uygur yazısı Çağataylılar arasında yayılmış ve Moğol yazısı diye bilinmiştir. Bu yazı XV. yüzyılda Osmanlı sarayında diğer Türk devletleriyle yazışmalarda kullanılmıştır. Uygur sanatının çok gelişmiş örnekleri de zamanımıza ulaşmıştır.
Kaynakça: https://islamansiklopedisi.org.tr