Orda Moğolca “çadır, otağ” mânasına gelmektedir. Devletin kurucusu Batu Han’ın ak otağının üst kısmının altın yaldızlı olması sebebiyle bu devlete Altın Orda veya Ak Orda denmiştir.
Cengiz Han’ın 1227’de ölümünden sonra yerine geçen oğullarından Ögedey zamanında karar verilen batı seferi, 1237-1241 yılları arasında aralıklarla sürmüş ve Doğu Avrupa’nın önemli bir kısmı istilâ edilmişti. Cengiz’in torunu ve Cuci Han’ın oğlu olan Batu (Sayın) Han idaresinde yapılan bu seferde ilk olarak Volga Bulgarları ortadan kaldırıldı. Ardından 1237 yılı sonlarında, başta Moskova olmak üzere Rus knezliklerinin pek çok kale ve şehirleri iki üç ay gibi kısa bir zamanda ele geçirildi. Batu Han bundan sonra, bir Türk kavmi olan Kumanlar üzerine yürüyerek onları dağıttı. Kumanlar’dan bir kısmı Kama Bulgarları arasına, geri kalanları da Macaristan’a iltica etmek mecburiyetinde kaldılar. Kumanlar yurtlarından çıkarılıp batıya sürüldükten sonra, Aralık 1240’ta Ukrayna steplerine inilerek bölgenin en büyük knezliği olan Kiyef zaptedildi. Batu Han’ın orduları daha sonra Polonya, Macaristan, Avusturya ve Dalmaçya’ya kadar olan bölgeyi yağmaladı. Batu Han nihayet kazandığı büyük başarılardan sonra 1241 yılında İdil nehrinin aşağı mecrasına dönerek “Orda” merkezini kurdu. Saray adı verilen ve siyasî önemi yanı sıra ticaret yollarının da üzerinde bulunan şehir kısa zamanda gelişerek Doğu Avrupa ile Batı Sibirya arasında en büyük merkez haline geldi.
Çağatay Han ve Ögedey Kağan’ın 1241 yılında birbiri ardınca ölmeleri üzerine Cengiz’in torunları arasında en yaşlı ve itibarlı kişi durumuna geçen Batu Han, daha rahat hareket etme imkânına sahip oldu. Böylece İrtiş boyundan Aral gölünün kuzeyindeki yerler de dahil olmak üzere Kama, İdil havzası, Özü boyu ve Turla bölgesine kadar uzanan geniş bir sahada, merkezi Saray şehri olan Altın Orda Devleti kuruldu. Bu devletin teşkilâtı, Cengiz Han’ın yasası ile Türk töresinin ortak esaslarına göre tesbit edilmekle beraber, idare altına alınan yerlerin mahallî birçok hususiyetleri de göz önünde tutulmuş ve bu esaslar bilhassa Batu Han zamanında başarıyla uygulanmıştır.
Batu Han’ın 1256’da ölümünden sonra yerine geçen oğulları Sertak ve Ulakçı’nın da aynı yıl içinde ölmeleri üzerine Batu Han’ın kardeşi Berke, han oldu. Daha önce müslümanlığı kabul eden Berke Han’ın en büyük başarısı, Altın Orda’ya karşı başlayan isyanları büyümeden kısa zamanda bastırmasıdır. Nitekim hükümdar olur olmaz, bağımsızlığını ilân eden Galiçya kralını tekrar itaat altına almayı başardı. Daha sonra Mısır Sultanı Baybars ile anlaşarak Altın Orda’yı kontrol etmek isteyen Hülâgû ile savaştı ve onu da yendi. Ancak İlhanlı Hakanı Abaka Han ile yaptığı savaşta yenilgiye uğradı; dönüş sırasında da hastalanarak 1266 yılı başlarında öldü. Berke’den sonra Altın Orda’nın başına geçen Mengü Timur (1266-1280), takip ettiği ihtiyatlı politika ile devletin bütünlüğünü ve istiklâlini bir müddet daha korumayı başardı. Fakat Mengü’nün yerine geçen Tuda Mengü Han zamanında (1280-1287) devletin bütünlüğü tehlikeye düştü ve bundan sonraki yirmi beş yıllık süre, Altın Orda’nın ilk fetret devri oldu. Bu ilk fetret devri XIV. yüzyılın başlarında sona erdi. Özbek Han (1315-1341) ile Canıbeg Han’ın (1342-1357) saltanatları döneminde Altın Orda’nın bütünlüğü yeniden sağlandı ve devlet eski kudretli günlerine kavuştu. Fakat Berdibeg Han’ın (1357-1359) saltanatı yıllarında Altın Orda yeniden bir karışıklık devrine girdi. 1360-1380 yılları arasındaki bu dönemde hükümdarlık makamına on dört han geçtiği halde hiçbiri devleti eski kudretine kavuşturamadı. Çünkü saltanat için bir taraftan beylerin, diğer taraftan da prenslerin birbirleriyle giriştikleri kanlı mücadeleler devletin büyük ölçüde zayıflamasına sebep oldu. Altın Orda’daki bu karışıklıktan faydalanan Litvanya Dukalığı ile Podolya Prensliği hemen istiklâllerini ilân ettiler. Ardından Deştikıpçak’ın batısındaki Tatar beyleri baş kaldırdı ve Litvanya Dukalığı da Özü nehrinin doğusuna kadar olan yerleri ele geçirdi. Litvanyalılar’ın bu hareketinden cesaret alan Ruslar ise Dimitri Donskoy önderliğinde isyan ederek 1380’de ilk defa Altın Orda kuvvetlerine karşı başarıyla mücadele ettiler.
Altın Orda’nın batısında bu gelişmeler olurken doğuda Çağatay ulusu parçalanıp yıkılmış, yerine Timur Devleti kurulmuştu. Timur, Altın Orda’nın başına yeni geçmiş olan Toktamış Han’ı (1379-1396) destekleyerek duruma tamamen hâkim olmasını sağladı. Fakat bu iki müslüman devletin hükümdarları arasındaki dayanışma uzun sürmedi ve Azerbaycan meselesi yüzünden araları açıldı. Timur Altın Orda’ya karşı sefere çıkarak Toktamış Han’ı 1391’de Kondurca’da, Nisan 1395’te de Terek’te büyük bir yenilgiye uğrattı. Bu yenilgilerden sonra Altın Orda Hanlığı hızla parçalanmaya başladı. Timur Kutluk (1396-1400), Timur tarafından Altın Orda hükümdarı ilân edildi. Onun 1400’de ölümü üzerine Edige Mirza yönetimi ele geçirerek 1419’a kadar devleti idare etti. Edige Mirza’dan sonra başa geçen Uluğ Muhammed Han (1419-1422) ise büyük bir lider olmasına rağmen saltanat mücadelesine girmiş olan prensler tarafından tahttan indirildi. Mâverâünnehir hâkimi Uluğ Bey’in yardımı ile Barak Han (1425-1427), Uluğ Muhammed’i Saray şehrinden sürerek hükümdarlığını ilân etti. Uluğ Muhammed 1427’de Altın Orda tahtını yeniden ele geçirdi ise de bir müddet sonra Kırım’da hanlığını ilân etmiş olan Hacı Giray’ın yanına sığınmak zorunda kaldı. Altın Orda Hanlığı’nı ele geçiren Küçük Muhammed Han’ın (1427-1445) onu takip ettirmesi üzerine, Uluğ Muhammed kuzeye giderek orada Kazan Hanlığı’nı kurdu. Küçük Muhammed Han böylece tamamen Altın Orda’nın hâkimi oldu.
Küçük Muhammed Han’ın ölümünden sonra yerine geçen Seyyid Ahmed Han (1445-1465), Hacı Giray’ın kurduğu Kırım Hanlığı ile Moskova knezliğine karşı amansız bir mücadeleye girişti. Altın Orda’yı eski parlak günlerine döndürmek maksadıyla giriştiği bu mücadelede oldukça başarılı sonuçlar aldı. Fakat Kırım Hanı Hacı Giray ile Moskova knezi III. İvan, aralarında anlaşarak bir ittifak kurdular. Kırım-Moskova ittifakına karşı Seyyid Ahmed Han da Lehistan ve Litvanya ile anlaşıp bir cephe meydana getirdi ise de bir sonuç alamadı. Seyyid Ahmed’in yerine Altın Orda’nın başına geçen Ahmed Han da (1465-1481) mücadeleyi sürdürdü. Bu mücadele Kırım’ın 1475’te Osmanlı idaresine geçmesinden sonra da devam etti. Osmanlı desteğindeki Kırım Hanlığı ile mücadeleden çekinen Ahmed Han, Leh Kralı IV. Kazimir ile anlaşarak 1480’de Moskova üzerine yürüdü. Ahmed Han’ın gelişini haber alan Ruslar Moskova’yı terkettiler. Fakat Moskova knezinin müttefiki Kırım hanının Lehistan üzerine sefer açarak Lehliler’in kendisine yardım etmelerine engel olması yüzünden, panik halinde kaçan Ruslar’ı takip edemedi. Kış mevsiminin de yaklaşması üzerine acele ile ve perişan bir halde geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Başşehrinin Kırım topçuları tarafından yerle bir edildiğini gören Ahmed Han, memleketinin ve halkının içine düştüğü bu felâketin acısına dayanamayıp üzüntüsünden öldü. Ahmed Han’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Şeyh Ahmed Han (1481-1502), dirayetsiz bir hükümdar olduğu için memleketi içine düştüğü buhrandan kurtaramadı. Taht mücadelesine giren prenslerin artması ve bunlar arasındaki rekabet, zaten ağır darbeler yemiş olan devletin parçalanmasına yol açtı. Böylece Altın Orda toprakları üzerinde daha önce kurulan Kırım, Kazan ve Nogay hanlıklarından başka Astarhan ve Sibir hanlıkları da ortaya çıkmış oldu.
Kültür ve İktisadî Hayat. Altın Orda halkının büyük çoğunluğunu, X. yüzyıldan itibaren müslüman olan çeşitli Türk boyları meydana getiriyordu. Yalnız idareci durumundaki bir kısım Moğol unsurlar, başlangıçta İslâmiyet’i kabul etmemişlerdi. Fakat Batu Han’ın küçük kardeşi Berke Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle Altın Orda tam mânasıyla bir Türk-İslâm devleti haline gelmiştir. X. yüzyıldan beri İslâm kültürünün iyice yaygınlaştığı bölgede bilhassa Saray şehrinin kuruluşu ve devlet merkezi yapılmasından sonra Türkistan’la ticarî ve kültürel münasebetler hızla gelişmiş, bundan dolayı da İslâmiyet’in tesiri artmıştır. İslâmiyet, özellikle Özbek Han zamanında Altın Orda’nın hâkim olduğu sahalarda hızla yayılmış, Saray başta olmak üzere birçok şehir, bütün İslâm memleketlerinde olduğu gibi camiler, medreseler ve tekkelerle süslenmiştir. Hükümdarlarla devletin ileri gelenleri saraylarında ve mâlikânelerinde âlimleri, şeyhleri, seyyidleri ve hocaları barındırmış ve korumuşlardır. Hatta Kutbüddin er-Râzî, Şeyh Sa‘deddin et-Teftâzânî gibi meşhur İslâm âlimleri davet üzerine Saray şehrine gelmişlerdir. Saray’dan başka Azak, Batçin, Bakü, Büler, Bulgar, Derbent, Gülistan, Kırım, Kırım-ı Cedîd, Macar, Macar-ı Cedîd, Saraycık, Sığnak-ı Cedîd, Ükek, Hacıtarhan, Şabran gibi şehirler kültür ve ticaret bakımından oldukça gelişmiş, bunlardan bazıları ithalât ve ihracat limanları haline gelmiştir. Ancak Avrupa ile Asya arasındaki ticaret daha çok Ön Asya yolundan yapıldığı için Altın Orda iktisadî bakımdan pek ilerleme gösterememiştir. Devletin gelirleri halktan, bağımlı Rus knezliklerinden ve yabancı tüccarlardan alınan vergilere dayanmaktaydı.
Altın Orda’nın idarî teşkilâtı eski Türk idare sistemine göre düzenlenmiş, ayrıca bozkır gelenek ve teşkilâtı da devam ettirilmiştir. Bununla beraber, halkın gittikçe toprağa bağlanması, ziraat, ticaret ve sanayinin gelişmesi, devlet idaresinin yerleşik hayatın getirdiği şartlara göre yeniden teşkilâtlanmasına yol açmıştır. Altın Orda Hanlığı’nda en önemli devlet organı, ancak önemli hadiseler üzerine toplanan kurultay olup han bu meclisin başkanıydı. Kurultay hanların seçimi, büyük savaşların ilânı ve önemli devlet meselelerinin konuşulması gibi hallerde toplanırdı. Kurultay’a hânedan mensupları, “ulus”un çeşitli bölgelerinden gelen emîrler ve hanın hatunları katılırdı. Hatunlar ayrı saray ve mâlikânelerde yaşarlar, Türk kağanlıklarında olduğu gibi hanla birlikte devlet idaresinde rol oynarlardı. Ülkedeki bütün yazışmalar “divan yazıcıları” (divan bitikçileri) tarafından yapılırdı. Ayrıca devletin iç ve dış temsilciliklerini yapan makamları olduğu gibi yol, vergi, ticaret, sanayi gibi işlere bakan memurlukları ve makamları da vardı. Bütün bunların görevleri ayrı ayrı tesbit edilmişti. Bu teşkilât, Altın Orda parçalandıktan sonra kurulan yeni hanlıklarda da devam etmiştir.
Kaynakça: https://islamansiklopedisi.org.tr