- Mustafa (d. 1591 Manisa – ö. 20 Ocak 1639, Topkapı Sarayı, İstanbul), 15. Osmanlı padişahı ve 94. İslam halifesidir. Akli dengesi bozuk olan I. Mustafa’nın ilk saltanatı 96 gün, ikinci saltanatı ise 1 yıl 3 ay 22 gün sürdü. Psikolojik rahatsızlığının zamanla geçeceğini savunanların ısrarıyla padişah yapıldı. Menfaatlerini I. Mustafa’nın padişahlığının devamında gören kimseler, onun keramet sahibi bir veli olduğunu iddia ediyordu. Aklî zayıflığı nedeniyle padişahlık yapamayacağı anlaşılan I. Mustafa’nın tahttan indirilmesi sağlandı. Bulunduğu odanın kapıları üstüne kapatılarak hapsedilen I. Mustafa’nın yerine II. Osman tahta çıkarıldı. I. Mustafa’nın ikinci kez tahta oturması ise II. Osman’ın öldürülmesiyle sonuçlanan ayaklanma ile oldu.
1)HAYATI:
Babası Sultan III. Mehmed’tir. I. Mustafa’nın Abaza asıllı olan annesinin ismi kesin olarak bilinmemektedir. I. Ahmet tahta çıktığında tek erkek kardeşi olarak bulunan Mustafa’nın hayatına dokunulmadı. Ayrıca III. Mehmet’in on dokuz kardeşini öldürtmesinin halk tarafından nefretle karşılanmış olmasının da öldürülmemesinde bir etkisi vardı. Osmanlı tarihinde ilk defa padişahlığın babadan oğla geçmesi kuralını bozarak kardeşinin arkasından tahta çıkmış olan padişah olması özelliğini taşır.
2)SALTANATI ÖNCESİ YAŞAMI:
I. Mustafa’nın tahta çıkması ve öldürülmemesi üzerindeki genel kanı kendisinden birkaç yaş büyük olan kardeşi Ahmet’in on dört yaşında tahta çıkması üzerine Osmanlı hânedanın geride kalan tek erkek üyesi olması ve yeni padişahın henüz bir erkek çocuğu bulunmadığından da hayatına dokunulmadığı şeklindedir. İstanbul içinden geçerken, Handan Valide Sultan’ın alayına denk gelen bir balyosun raporuna göre de öldürüleceği lafının sürekli konuşulduğu söylenmektedir. Bu dedikodular ve baskı yüzünden hayatı boyunca ölüm korkusu yaşamış ve bu durum akli dengesini yitirmesine yol açmıştır. Handan Sultan ölümüne kadar I. Mustafa’nın öldürülmesine engel oldu. Onun vefatından sonra Sultan Ahmed’in çocukları olunca öldürülmesi fikri yeniden akla geldiyse de devlet adamları Şehzade Mustafa’nın hasta ve zararsız olduğu hakkında padişahı ikna ettiler.
3)SALTANATI DÖNEMİ YAŞAMI:
23 Zilkade 1026 (22 Kasım 1617) Çarşamba günü tahta oturan I. Mustafa cuma günü Eyüp’e giderek burada kılıç kuşandı. Hazineden 100 kese tutarında altın cülûs bahşişi olarak dağıtıldı. Onun 1 Rebîülevvel 1027 (26 Şubat 1618) tarihine kadar süren saltanatı sırasındaki icraatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur. Yalnız Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi sürekli biçimde dışarı çıkıp avlandığını, silâh, tüfek, ok, yay ve kalkan gibi askerî teçhizatı görmek için yanına getirttiğini, bunları imal eden ustalara bahşişler verdiğini, hatta Tophane’ye gidip oradaki topları hayranlıkla inceleyip top atışı yaptırdığını, Tersane’yi de dolaşıp gemilerin durumunu incelediğini, 100 kadırga ve 100 firkateynin Karadeniz’e açılmasını emrettiğini, ulemâya, tekke şeyhlerine ve fakirlere ihsanda bulunduğunu yazar ve tahttan indirilme olayına temas etmeksizin onun kendi isteğiyle çekildiğini bildirir (Topçular Kâtibi, I, 666-670). Bununla beraber diğer kaynaklarda tahttan indirilme gerekçesi hakkında açık ifadeler bulunur. Dönemin tarihçilerinden Hasanbeyzâde Ahmed, padişahın aklında bir miktar hiffet olduğu halde tahta çıkarılırken iyileşeceğinin umulduğunu, ancak tabiplerin ilâçlarının fayda vermediğini, giderek cünun halinin arttığını, bunun üzerine Kızlar Ağası Mustafa Ağa’nın durumu Kaymakam Sofu Mehmed Paşa ile Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi’ye bildirerek eğer önü alınmazsa hazineyi boşaltıp şehzadeleri öldürterek Osmanlı hânedanının soyunu keseceği ve derhal harekete geçilmesi gerektiği yolunda haberler yaydığını belirtir. Peçuylu ve Kâtib Çelebi gibi tarihçiler ise Mustafa’nın tutarsız hareketlerinden bahsedip onun yerli yersiz derya seyrine gittiği, yanındaki altınları balıklara yem diye attığı, ona buna para dağıttığı, vezirler arza girdiklerinde bazısının tülbendini çekip başını açtığı gibi garip hallerinden söz ederler (Târih, II, 360-362; Fezleke, I, 385-390).
Sofu Mehmet Paşa ve Esad Efendi, muhtemelen Mustafa’nın annesiyle de anlaşarak onun aklî zafiyet sebebiyle şer‘an padişahlık yapamayacağı hükmüne dayanıp tahttan indirilmesini sağladılar. I. Mustafa’nın oturduğu odanın kapıları üstüne kapanarak hapsedildikten sonra I. Ahmet’in oğlu II. Osman tahta çıktı (1 Rebîülevvel 1027 / 26 Şubat 1618). II. Osman, amcasının tahta çıkarılmasından duyduğu kırgınlığı Sofu Mehmet Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak ve şeyhülislâmın yetkilerini kısıtlamak suretiyle gösterdi. İngiltere Kralı I. James’e cülûs münasebetiyle gönderdiği mektupta ise aslında Osmanlı verasetinin babadan oğula geçtiği, ancak amcasının yaşına hürmeten tercih edildiği, bununla birlikte onun utanç verecek ölçüde ehliyetsiz biri olduğu üzerinde duruyordu (Peirce, s. 134).
Mustafa yeğeninin saltanatı boyunca gözetim altında tutulduğu yerde yaşadı. II. Osman, Hotin seferine çıkarken saltanatı için tehlikeli gördüğü kardeşi Mehmet’i öldürttüğü halde amcasına herhalde aklî durumu sebebiyle dokunmadı. Bir süre sonra bu düşüncesinde yanıldığını anlayınca iş işten geçmişti. Onun tahttan indirilme olayında yeniçeri ve sipahiler Mustafa’yı tahta çıkarmayı kararlaştırdılar. Bu karar, muhtemelen daha önce alınmış olmayıp saray baskını sırasında ansızın beliren bir düşüncenin ürünüdür. Ayrıca aklî melekeleri daha da kötüleşmiş olan eski padişahın tahta çıkarılmasıyla ona her istediklerini yaptırabileceklerini hesaba katmış olmalıdırlar. Âsiler saraya geldiklerinde (8 Receb 1031 / 19 Mayıs 1622) içlerinden biri onun adını anınca yanındakiler de padişahın I. Mustafa olduğunu yüksek sesle duyurarak onu bulmak için harekete geçtiler. Bir iç oğlanından yerini öğrenip oraya gittilerse de kapıyı açamadılar. Bu sırada sürekli adının haykırıldığını duyan Mustafa’nın, “Siz beni isterseniz ben de sizi isterim” diye seslendiği, bunu işiten âsilerin, bulunduğu odanın kubbesine çıkıp kurşunlarını baltalarla kestikleri ve içlerinden üç kişinin açılan bir delikten iplerle içeri sarkıp Mustafa’yı bir minder üzerinde oturur halde beklerken buldukları belirtilir. Olaylara şahit olan Hüseyin Tûgī, II. Osman’ın hal‘i ve Mustafa’nın bu sıradaki durumu hakkında ayrıntılı bilgi verir. Ona göre âsiler, Mustafa’yı çıkardıktan sonra sarayda buldukları Şeyhülislâm Esad Efendi’nin atına bindirerek götürmek istemişler, fakat halsizlikten at üzerinde duramayınca yere indirmek zorunda kalıp Arz Odası’na sevketmişlerdir. Bu arada ulemânın bu işten vazgeçmeleri yolundaki nasihatlerine aldırmamışlar, Mustafa’nın aklî zafiyeti sebebiyle imâmetinin câiz olmayacağını söyleyen Şeyhülislâm Esad Efendi’yi dinlememişler ve tehditle onları yeni padişaha biat ettirmişlerdir. Arz Odası’nda bir yere oturtulan Mustafa’nın perişan vaziyette olduğunu iç giysileri ile bekletildiğini, kimsenin ona bir “ferace” bile vermediğini nakleden Tûgī, daha sonra onun yanındaki câriyeleriyle birlikte hasta taşımakta kullanılan bir arabaya bindirilip Eski Saray’a annesinin bulunduğu yere yollandığını, ilk emrinin ise yeniçeri ağası Ali’nin görevde kalması ve Baba Câfer ile Galata zindanlarındaki mahpusların salıverilmesi olduğunu belirtir. Olaylar sırasında saraydaki ulemâ arasında bulunan Bostanzâde Yahyâ Efendi, Mustafa’nın tahta oturtulduğunu haber alan II. Osman’ın çaresizliğini, nasihatlerini dinletemediğini, kendisinin de güçlükle saraydan çıkabildiğini dile getirir (Vak‘a-i Sultan Osman Han, vr. 28a-33a).
Mustafa’yı Eski Saray’a nakleden âsiler, II. Osman’ın onu kendisine teslim etmeleri için yolladığı aracılar sebebiyle daha iyi koruma altına alabilmek için yeniçeri ortalarının bulunduğu yerdeki camiye götürdüler. Olayı seyreden Peçuylu İbrâhim bu sırada büyük bir kalabalığın toplandığını, herkesin araba içerisindeki padişahı görmeye çalıştığını, bazılarının başlarındaki sarıklarından, elbiselerinin yenlerinden kopardıkları kumaş parçalarını isteklerinin yerine getirilmesi amacıyla arabaya ulaştırmaya çalıştıklarını, bunları padişahın vâlidesinin topladığını yazar. Perşembe akşamı camiye getirilen Mustafa’nın yanında annesi, câriyeleri ve saraydan çıkarılırken onunla birlikte arabaya binen iç hizmetlilerden Derviş Ağa (daha sonra kendisine yeniçeri ağalığı verildi) bulunuyordu. Âsi elebaşıları onu Topkapı Sarayı’na götürmek istedilerse de Mustafa, II. Osman yanına gelmedikçe buradan ayrılmayacağını söyledi. Bu sırada caminin mihrabına oturtulan ve ikide bir ayağa kalkmaması için yanındaki câriyeleri eteklerini tutmuş bulunan Mustafa, dışarıdan gelen sesleri duydukça pencereye gidiyor ve dışarı bakmak istiyor, annesi türlü sözlerle onu yatıştırmaya çalışıp ellerini parmaklıktan kurtararak tekrar yerine oturtuyordu. Hadiseyi o sırada camide bulunan bir kişiden nakleden Peçuylu camiye getirtilen II. Osman’ın bu durum karşısında askere dönerek, “Bakın görün, kimi sultan ediyorsunuz” diye sitemler ettiğini, ancak o konuştukça Mustafa’nın annesinin yanındaki âsi elebaşılarının kulağına eğilip Osman aleyhine sözler fısıldadığını ifade eder (Târih, II, 386-387). Tûgī ise akşam namazı vaktinde Mustafa’nın ellerini kaldırıp bütün orada bulunanları duaya davet ettiğini, Osman gelmeden buradan ayrılmak istemediğini, ertesi günü Osman’ın camiye getirildiğini, fakat ikisinin birbiriyle buluşmadığını yazarak farklı bir tablo sunar (Musîbetnâme, s. 21-25). Bazı kaynaklarda Mustafa camiden ayrılmadan önce aynı yere getirtilen Osman’ın katli için Kara Dâvud Paşa’nın birkaç defa teşebbüse geçtiği, fakat dışarıdaki askerin tepkisi üzerine buna cesaret edemediği belirtilir. Mustafa’nın annesi, damadı olan Dâvud Paşa’nın sadrazamlığını askere tasdik ettirirken aynı zamanda onların isteklerini de kabul ederek oğlu nâmına birçok vazife tevcihinde bulunmuş ve bunların hükümlerini kendisininki de dahil çavuş Kara Mezak Ahmet Ağa yazmıştı.
9 Receb 1031 (20 Mayıs 1622) Cuma günü öğle vakti Topkapı Sarayı’na getirilen Mustafa için burada resmî biat töreni icra edildi, adına camilerde hutbe okundu. Onun bu ikinci saltanatı tamamıyla II. Osman hadisesinin gölgesi altında kaldı. II. Osman’ın feci âkıbeti hem İstanbul’da hem taşrada yeniçeri ve sipahilere karşı büyük bir nefretin doğmasına yol açtı. Bu durum merkezde birbiri peşi sıra çıkan isyanların ve karışıklıkların başlıca sebebini oluşturdu. I. Mustafa, Davut Paşa’yı azletti ancak isyanlar durmadı. İstanbul’da oluşan karışıklıklar ve Anadolu’da meydana gelen isyanlar, Osmanlı Devleti’nin başında devlet işlerinden anlayan ve bunu yapmak isteyen bir padişahın bulunmasını gerekli kılıyordu. Şeyhülislâm Yahya Efendi ve devlet erkânı, I. Mustafa’nın yerine IV. Murad’ın geçmesi konusunda karara vardı.
4)FATİH CAMİİ OLAYI:
Osmanlı vezîriâzamı Mere Hüseyin Paşa, seyitlerden olduğu söylenen bir kadıyı dövdürmesi üzerine ulema ve tarikat şeyhlerinin tepkisiyle karşılaştı. 1623’te Fatih Camii’nde toplanan ulema, onun kafir olduğunu ileri sürdü ve kanının helal olduğu belirtildi. Yönetime karşı tepki gösteren çok sayıda Müslüman din adamı Fatih Camii’nde toplanarak isyan etti. Başlangıçta uzlaşılmaya çalışılan Fatih Camii’ndeki toplanan din alimlerinin derhal dağıtılması için saraydan karar çıktı. Dönemin vezîriâzamı Mere Hüseyin Paşa’nın verdiği emir ile isyan bastırılmak istenince, askerler yola koyuldular. Bu durumu öğrenen Fatih Camii’nde toplananlardan birçoğu çeşitli sebepler ileri sürerek oradan ayrılarak dağıldılar. Askerler isyan yerine vardıklarında orada namaz için bulunan ve isyanla ilgisi olmayan halk dahil olmak üzere din adamlarını öldürdüler. Cesetleri ise lağım ve kuyulara atıldı.
5)KİŞİLİĞİ:
İki defa tahta çıkan I. Mustafa denizdeki balıklara altın atıyor, karşısına çıkanlara para dağıtıyordu. Saltanat hazinesini boşaltacak bir hale getiren bu davranışları ile dikkat çekiyordu. Üstelik bir defasında oturduğu köşkün önünde orta oyunu oynatıp seyrederken oyunculardan birini çok beğendiği için ona, saray hazinesinin en kıymetli mücevherlerini pencereden atmıştı. I. Mustafa zamansız sokağa çıkıyor, etraftakilere para dağıtıyor, divan toplantı halindeyken içeri girerek vezirlerin kavuklarını çıkarıp yuvarlıyor, oturduğu köşkün önünde aynısını art arda tekrarlatarak orta oyunu oynatıp pencereden seyrediyordu.
VEFATI:
İlk saltanatı 96 gün, ikinci saltanatı 1 yıl 3 ay süren I. Mustafa tahttan indirildikten sonra 15 yıl boyunca hapsedildiği odada yaşadı. 1639 yılında hayatını kaybetti.
KAYNAKÇA:
1)www.wikipedia.org
2)Türk Diyanet İşleri Vakfı İslâm Ansiklopedisi
3)www.beyaztarih.com