- Süleyman (Sultan Süleyman-ı Evvel; 6 Kasım 1494, Trabzon – 7 Eylül 1566, Zigetvar), Osmanlı İmparatorluğu’nun onuncu padişahı ve 89. İslam halifesi. Batı’da Muhteşem Süleyman, Doğu’da ise adaletli yönetimine atfen Kanunî Sultan Süleyman (Osmanlı Türkçesi ile قانونى سلطان سليمان) olarak da bilinmektedir. 1520’den 1566’daki ölümüne kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yapan ve 13 kez sefere çıkan I. Süleyman, saltanatının toplam 10 yıl 1 ayını seferlerde geçirmiştir. Süleyman böylece imparatorluğun hem en uzun süre görev yapan hem en çok sefere çıkan ve en uzun süre sefer yapan Osmanlı Sultanı olmuştur.
Süleyman 1520 yılında, babası I. Selim’in ölümünün ardından tahta çıktı. Batıda Belgrad, Rodos, Boğdan ve Macaristan’ın büyük kısmını imparatorluk topraklarına kattı. 1529 yılında Viyana’yı kuşatsa da çeşitli sebeplerden ötürü bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı. Doğuda, Safevîlerle yapılan savaşlar sonrasında Irak’ı ele geçirdi ve Osmanlı sınırlarını İran’ın içlerine kadar genişletti. Mağrip’te imparatorluğun sınırları Fas’a kadar uzanırken; Osmanlı Donanması ise Akdeniz’den Kızıldeniz’e kadar olan sularda hakimiyet kurmuştu.I Zigetvar Kuşatması’nın sonlanmasından bir gün önce, 7 Eylül 1566 tarihinde 71 yaşında hayatını kaybetti ve yerine oğlu II. Selim geçti.
Çocukluk yılları babasının sancak beyi olarak görev yaptığı Trabzon’da geçti. İlk eğitimini Trabzon sarayında kendisine tahsis edilen hocalardan aldı. Adı bilinen ilk hocası Hayreddin Efendi’dir. Evliya Çelebi’ye göre Trabzon’da iken süt kardeşi Kadı Ömer Efendi’nin oğlu Yahyâ ile (Beşiktaşlı Yahyâ Efendi) birlikte bir Rum’dan kuyumculuk öğrendi. On yaşına geldiğinde sancağa çıkması gerekirken muhtemelen II. Bayezid’in, oğulları tarafından sürekli şekilde baskı altında tutulması sebebiyle tayini gecikti. Hünernâme’de onun on beş yaşında iken Karahisarışarkî (Şebinkarahisar) sancağına (915/1509), daha sonra Bolu sancağına tayin edildiği belirtilirse de bu bilgi tam olarak doğru değildir. Çünkü Amasya’da bulunan Şehzade Ahmed buna şiddetle karşı çıktığından tayinler gerçekleşmedi. Bunun üzerine Şehzade Selim babasına gönderdiği bir mektupta oğlu Süleyman’a sancak istedi, gelen cevapta Sultanönü veya Giresun-Kürtün-Şiran bölgesinin verilebileceği bildirildi. Ancak Selim, oğluna bu yerlerin lâyık görülmesi karşısındaki kırgınlığını dile getirerek Trabzon’a yakın olan Karahisarışarkî veya Kefe sancağının tahsisini talep etti (TSMA, nr. E. 5970). Birkaç defa fikir değiştiren II. Bayezid neticede Süleyman’a Kefe sancağını verdi (Rebîülâhir 915 / Temmuz-Ağustos 1509).
Şehzade Süleyman annesi, hocası ve lalası yanında olduğu halde gemiyle Trabzon’dan Kefe’ye gitti. Burada kaldığı süre zarfında babasının taht için mücadelelerine şahit oldu; onun tahtı elde edebilmek için giriştiği askerî hazırlıklara destek verdi. Babasının 1512’de tahta çıkışı kendisine gelecekteki iktidarın yolunu da açmış bulunuyordu. Nitekim Yavuz Sultan Selim’in cülûsundan az sonra İstanbul’a çağrıldı. Bir süre babasının amcalarıyla olan mücadelesini muhafazasıyla görevlendirildiği başşehirden takip etti ve onların bertaraf edilmesinin ardından yegâne taht vârisi sıfatıyla sancak beyi olarak Manisa’ya gönderildi (Safer 919 / Nisan 1513). Manisa’ya gidişinin ilk aylarına ait bir belgede yanında annesi, kız kardeşi, hocası Hayreddin, lalası Kasım ile 458 hizmetlinin bulunduğu tesbit edilmektedir. Bu listede ilk oğlu Mustafa’nın annesi Mâhidevran ile daha sonra vezîriâzam yapacağı yakın arkadaşı İbrâhim’in adlarına da rastlanmaktadır (TSMA, nr. E. 8030, 10052). Tahta çıkacağı 926 (1520) tarihine kadar yaklaşık yedi yıl Manisa’da kalan Şehzade Süleyman, bu süre zarfında babasının seferleri dolayısıyla tahta vekâlet ve muhafaza göreviyle Edirne’de bulundu. Bu arada Manisa’daki sancak beyliği sırasında idaresi altındaki bölgeyi tanımaya çalıştı, yazın yaylalara çıktı, çok meraklı olduğu avcılık dolayısıyla Batı Anadolu’nun önemli bir kesimini içine alan yetki alanını dolaştı. Lalası (önce Kasım, 1516’da Sinan Paşa) ve hocası vasıtasıyla taht için kendisini hazırladı. Babası Selim’in kardeşi Amasya sancak beyi Ahmed’in 1520 yılının 21 Eylül’ü 22 Eylül’e bağlayan gecesi babası I. Selim’in ölümü üzerine İstanbul’a hareket etti ve tahtta hak iddia edecek başka biri olmadığından herhangi bir mücadele vermeden 30 Eylül 1520 tarihinde onuncu Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı. Tahta geçişinden birkaç hafta sonra Venedik elçisi Bartolomeo Contarini Süleyman’ı “Yirmi altı yaşında, uzun fakat sırım gibi ve kibar görünüşlü. Boynu biraz fazla uzun, yüzü zayıf, burnu kartal gagası gibi kıvrık. Gölge gibi bıyığı ve küçük bir sakalı var. Cildi biraz soluk olsa da yüzü oldukça hoş. Derisi solgunluğa meyilli. Akıllı bir hükümdar olduğu söyleniyor ve herkes onun saltanatının hayırlı olacağını umuyor” şeklinde tanımlamıştır.
1)DÖNEMİNDEKİ GELİŞMELER:
I. Süleyman’ın tahta geçmesinden kısa bir süre sonra Şam Beylerbeyi Canberdi Gazali, Süleyman’ın padişahlığını tanımadı ve kendi hükümdarlığını ilan ederek isyan başlattı. Merkezden gönderilen Ferhad Paşa komutasındaki birlikler, Zülkadriye Eyaleti’nde bulunan kuvvetler ve Şam’daki kuvvetlerin etkinlikleri sonucunda Şam yakınlarında 27 Ocak 1521 tarihinde yapılan Mastaba Muharebesi sonucunda Gazali’nin yenilmesi ve öldürülmesiyle isyan bastırıldı. Gazali’nin yerine Şam Beylerbeliği’ne Ayas Mehmed Paşa atandı. Aynı yılın sonunda ise doğu cephesinin merkezi halinde bulunan Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa’nın vefatı üzerine yerine Divane Hüsrev Paşa tayin edildi.
Süleyman ilk seferini 18 Mayıs 1521’de, Macaristan Krallığı’nın yönetimindeki Belgrad (o dönemdeki adı Nándorfehérvár) üzerine yaptı. Çevresindeki Böğürdelen, Zemun ve Salankamen şehirlerinin alınmasının ardından 1 Ağustos günü kuşatılan şehir , 29 Ağustos 1521 tarihinde teslim oldu.
Ertesi yıl Süleyman, Hospitalier Şövalyeleri’nin bulunduğu Akdeniz’deki Rodos adasına karadan sefer düzenledi. Kuşatmaya katılacak olan Osmanlı Donanması ise Haziran 1522’de adanın “Cem Bahçesi” körfezine demir attı. Süleyman’ın da arasında olduğu kara kuvvetleri, Marmaris’ten gemi yoluyla 28 Temmuz günü adaya geçti. Yaklaşık 100.000 kişi ve 400 gemiden oluşan Osmanlı ordusu , 6 aydan fazla süren kuşatma, 26 Aralık 1522’de şövalyelerin başı Philippe Villiers de L’Isle-Adam’ın teslim koşullarını kabul etmesi ve adanın hakimiyetinin Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmesiyle sona erdi. Adada Hristiyan kimliğiyle yaşayan Cem Sultan’ın oğlu Murad ve Murad’ın oğulları boğduruldu, eşi ve iki kızı İstanbul’a gönderildi. Rodos’un alınmasının ardından şövalyelerin elinde bulunan Bodrum, Tahtalı ve Aydos kaleleri ile İstanköy ve Sömbeki adaları da alındı.
Şubat 1523’te İstanbul’a dönüşünün ardından Süleyman, saltanatının ilk üç yılında görev yapan Sadrazam Pîrî Mehmed Paşa’yı emekliye ayırdı. 27 Haziran 1523 günü ise daha önce görülmemiş bir biçimde has odabaşısı İbrahim Ağa’yı sadrazam olarak atadı. Sadrazamlığa ek olarak kendisine Rumeli Eyaleti’nin yönetimini de verdi. Sadrazamlık yetkisinin kendisine verilmesini bekleyen ikinci vezir Ahmed Paşa, vali olarak atandığı Mısır’da 1524 yılı başlarında isyan çıkararak bağımsızlığını ilan etti. Ahmed Paşa’nın öldürülmesiyle isyan bastırıldı ve Sadrazam İbrahim Paşa, Mısır’ı düzene sokmakla görevlendirildi.
Mart 1525’te, Süleyman Kâğıthane’de avlandığı sırada yeniçeriler şehirde ayaklanma başlattılar. Kısa sürede bastırılan ayaklanma sonrasında Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa, kâhyası Kıran Bali ile reis-ül küttab Haydar idam edildi. Mısır’ı düzene koyan İbrahim Paşa ise 6 Eylül 1525 günü İstanbul’a döndü. Bu dönemde İstanbul’a gelen Fransa elçisi Jean Frangipani, 24 Şubat 1525’teki Pavia Muharebesi sonrası Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’na esir düşen Kral I. François için, kralın annesi Louise de Savoie’un ricası üzerine Süleyman’dan yardım istedi. Yazdığı mektupla yardım sözü veren Süleyman, iki devlet arasında anlaşma sağlanıp François serbest bırakılsa da Macaristan üzerine sefer gerçekleştirme kararı aldı. Macaristan üzerine önce Sadrazam İbrahim Paşa’yı gönderdi, 23 Nisan 1526’da ise Süleyman’ın önderliğindeki ordu Macaristan’a hareket etti. İbrahim Paşa komutasındaki kuvvetler, Petrovaradin ve İyluk şehirleriyle on bir kale ele geçirdikten sonra, Özek kalesini de aldı. Bosna beyleri de Sirem bölgesindeki bazı kaleleri ele geçirmişti. Macaristan Kralı II. Lajos’un liderliğindeki ordu ile Tuna kıyısındaki Mohaç düzlüğünde karşılaşan Osmanlı ordusu, 29 Ağustos 1526 günü yapılan muharebeyi kazanarak Doğu Avrupa’daki Macar direncini kırdı. Lajos ise muharebeden kaçan bazı askerlerle birlikte bataklıkta boğularak öldü. Osmanlı ordusu yürüyüşüne devam ederek, 20 Eylül günü Budin’e girdi. Şehrin anahtarını alan ve yaklaşık on dört gün boyunca kral sarayında kalan Süleyman, dönüşte Segedin ve bazı şehirleri de alarak 21 Eylül’de Peşte’ye geçti ve Macaristan’ın başına Erdel Voyvodası János Zápolya’yı getirdi. Macaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanması ve Fransa-Osmanlı ittifakıyla 5 Ekim 1526 tarihinde sona eren[36] yedi aylık sefer sonrasında, 13 Kasım 1526 tarihinde İstanbul’da zafer alayı düzenlendi. Osmanlı ordusunun Macaristan’da olduğu 1526 Ağustos’unda, Safevîlerin desteğiyle Bozok’ta Baba Zünnun İsyanı baş gösterdi. Çevredeki bölgelere yayılmasının ardından 1527’de Diyarbekir Beylerbeyi Hüsrev Paşa ve Adana Sancak Beyi Pîrî Bey tarafından bastırıldı. 1527’de orta Anadolu’da yine Safevîlerin desteğiyle Kalender Çelebi İsyanı çıktı. Çevresindeki sancak beyleri ile eyalet beylerini mağlup etmesinin ardından isyanı bastırmak için Sadrazam İbrahim Paşa görevlendirildi. 1527’de Elbistan civarında yenilgiye uğratılan Kalender Çelebi, başı kesilerek idam edildi. Birkaç ay sonra İranlı Molla Kabız, vaazlarında İsa peygamberin bütün peygamberlerden üstün olduğu fikrini dile getirdiğinden Sünni ulemanın tepkisini çekti ve bu sebeple Kasım 1527’de dîvânda yargılandı. Ancak fikirlerinden vazgeçmeyen Molla Kabız idam edildi.
Kutsal Roma İmparatoru V. Karl’ın kardeşi Avusturya Arşidükü Ferdinand, János Zápolya’nın krallığını tanımayarak kendini Macaristan kralı ilan etti. János Zápolya’nın kuvvetlerini yenilgiye uğratmasının ardından 20 Ağustos 1527 günü Budin’e girerken, Osmanlı İmparatorluğu’na vergi ödemesi karşılığında kendisinin Macaristan Kralı olarak tanınmasını istedi. Ancak bunu reddeden Süleyman 10 Mayıs 1529’da yeni bir sefere çıkarken, Sadrazam İbrahim Paşa’ya da serasker unvanı verdi. 3 Eylül 1529’da Budin’e varan Osmanlı kuvvetleri şehri kuşattı. 7 Eylül günü Budin teslim oldu ve yönetimi tekrar János Zápolya’ya verildi. Hemen ardından Estergon’u almayı başaran Osmanlı ordusu, 23 Eylül 1529’da Avusturya topraklarına girmesinin ardından 27 Eylül günü Viyana’yı kuşattı. Ancak hava şartlarının elverişsizliği ve mühimmat bakımından kuşatma için hazırlıksız olunması sebepleriyle 16 Ekim günü kuşatma kaldırıldı ve ordu 16 Aralık 1529’da İstanbul’a döndü.
1.1)1530-1539 YILI GELİŞMELER:
Osmanlı açısından başarısızlıkla sonuçlanan Viyana kuşatmasının ardından Ferdinand tarafından gönderilen ve Macaristan Krallığı’nın kendisine verilmesi gerektiğini bildiren ikinci elçi de Süleyman’dan ret cevabı aldı. Bunun üzerine Estergon, Vişegrad ve Vaç şehirlerini Osmanlı’dan alan Ferdinand, Budin şehrine bir saldırı düzenlese de bu saldırı başarısızlıkla sonuçlandı. 17 Ekim 1530’da, Avusturya elçileri Nicolas Jurischitz ile Joseph von Lamberg İstanbul’a geldi. 17 Kasım günü padişah Süleyman ile yaptıkları görüşmelerde bir anlaşma sağlanamayınca Avusturya üzerine sefere çıkılması kararlaştırıldı. 25 Nisan 1532’de, Süleyman ve İbrahim Paşa’nın önderliğindeki ordu İstanbul’dan ayrıldı. Bosna Beyi Gazi Hüsrev Bey, Bâli Beyoğlu Mehmed Bey, Kırım Hanı I. Sahib Giray ve eyalet beylerbeyleri kaleler fethederken, akıncı kolları Almanya’nın içlerine kadar ilerledi. Osmanlı ordusu 11 Eylül günü Slovenya’ya girdi, bir süre sonra da Habsburg Hanedanı’nın elindeki Güns şehri kuşatılarak Karl’ın gelmesi beklendi. Üç hafta kadar süren kuşatma boyunca Karl’ın gelmemesi üzerine 30 Ağustos 1532’de şehir ele geçirdi. İbrahim Paşa birkaç kale daha ele geçirirken; Süleyman’ın gerçekleştirdiği Alman Seferi, 21 Kasım 1532’de İstanbul’a dönülmesiyle sona erdi. Birkaç ay sonra, 22 Haziran 1533 tarihinde Avusturya Arşidüklüğü ile Osmanlı İmparatorluğu arasında İstanbul Antlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Macaristan’ın batısındaki küçük bir bölgenin kendisine kaldığı Ferdinand, Macaristan üzerindeki hak iddiasını sonlandırırken, János Zápolya’nın Macaristan hükümdarlığını tanıdı ve Osmanlı İmparatorluğu’na yıllık 30.000 altın vergi vermeyi kabul etti. Öte yandan sefer sırasında Sikloş, Papoçe, Sopron, Gradcaş, Pojega, Zaçesne, Nemçe ve Podgrad kaleleri ele geçirilirken; Podgogonce ve Zagreb beyleri de kalelerinin anahtarlarını Süleyman’a göndererek bağlılıklarını bildirdi. Alman Seferi sırasında Andrea Doria tarafından alınarak Habsburgların eline geçen Koron, 1534’ün Mart ayında Mora Sancak Beyi Bâli Beyzâde Mehmed Bey tarafından geri alındı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde bulunan Bitlis Sancak Beyi Şeref Han 1531’de Safevî Şahı I. Tahmasb’a bağlandığını ilan etti. Osmanlı İmparatorluğu topraklarında doğmasının ardından Safevîlere sığınan, sonrasında tekrar Osmanlı’ya dönen Ulama Han, Şeref Han’ın yerine Bitlis’e gönderildi. Ancak burada Şeref Han’ın kuvvetleriyle karşılaşılmasının ardından Sadrazam İbrahim Paşa, İran üzerine yapılacak sefer için Ekim 1533’te bölgeye hareket etti. İbrahim Paşa bölgeye ulaşmadan önce Ulama Han, Şeref Han ile yaptığı mücadeleden galip ayrılarak Şeref Han’ı öldürdü. Diğer taraftan Bağdat Hanı Zülfikâr Han Süleyman yanlısı bir tutum sergileyerek şehri gizlice Süleyman’a vermesi; ancak olayın Tahmasb tarafından duyulmasının ardından Zülfikâr Han’ın öldürülmesi ve şehrin Safevî Devleti’nde kalması da İbrahim Paşa önderliğindeki kuvvetlerin bölgeye sevk edilmesinin nedenlerindendi. Kış zamanı Halep’e varan İbrahim Paşa, Safevîlerin elindeki Adilcevaz, Erciş, Van ve Ahlat’ı ele geçirmesinin ardından ilkbaharda Halep’ten ayrıldı. Herhangi bir direniş göstermeyen Tebriz, 13 Temmuz 1534 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Kışı İstanbul’da geçirmesinin ardından 11 Haziran 1534’te altıncı seferi için hareket eden Süleyman, Eylül ayında Tebriz yakınlarında İbrahim Paşa tarafından karşılandı. Bir müddet sonra buradan ayrılan ordu, 31 Aralık 1534 günü teslim olan Bağdat’ı ele geçirdi. Kışın Bağdat’ta geçirilmesinin ardından 8 Ocak 1536’da İstanbul’a dönüldü. Öte yandan 27 Aralık 1533 günü Cezayir hükümdarı Hızır Reis (Barbaros), filosuyla birlikte İstanbul’a geldi. Kendisine çeşitli hediyeler sunan ve Cezayir’i Osmanlı topraklarına katan Hızır Reis’e “Hayreddin” unvanı veren Süleyman, Hayreddin’i Cezayir Beylerbeyi olarak atadı. İbrahim Paşa ile görüşmek için Halep’e gidip dönen Barbaros Hayreddin Paşa, 1534 yılında kaptan-ı derya oldu. 1534 Mayıs’ında ilk seferini yaptı. Güney İtalya sahillerine çeşitli saldırılar düzenledikten sonra Tunus’a geldi. Küçük çaplı direnişlere rağmen Mevlây Hasan’ın hükümdarlığındaki Tunus, 1534 Ağustos’unda alındı. Mevlây Hasan’ın yardım istemesi üzerine V. Karl, Andrea Doria komutasında çeşitli devletlerin kuvvetlerinden oluşan bir donanma hazırladı ve 1535 yazında saldırdığı Tunus’u ele geçirdi.

Fransa elçisi Jean de La Forêt’nin girişimleri sonucunda 18 Şubat 1536 günü Süleyman, Fransa ile kapitülasyon anlaşması imzaladı. Anlaşmayla birlikte Fransızlara ticari ve hukuki alanlarda birtakım ayrıcalıklar tanındı. 14 Mart’ı 15 Mart’a bağlayan gece Topkapı Sarayı’nda konuk olan Sadrazam İbrahim Paşa, Süleyman’ın emriyle boğularak öldürüldü. Ertesi gün sadrazamlığa Ayas Mehmed Paşa getirildi.
Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, 1536 baharında Akdeniz’deki yabancı limanları vurdu. Donanmanın Avlonya kıyılarında olduğu vakit Süleyman, 17 Mayıs 1537’de İstanbul’dan ayrılarak “Sefer-i Pulya” denen Adriyatik seferine çıktı. Fransız-Osmanlı ittifakı gereğince Fransa’nın İtalya’ya kuzeyden, Osmanlı Donanması’nın ise güneyden saldırması kararlaştırıldı. Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki askerler, 1537 Temmuz’unda Puglia bölgesinde yer alan Castro şehrinde konuşlandı. Otranto civarında yaklaşık iki hafta kalan askerler, daha sonra ele geçirdikleri esirlerle birlikte buradan ayrıldı. Öte yandan Fransa, İtalya’ya saldırmaktan vazgeçerek askerlerini Hollanda üzerine göndermişti. İtalya’dan ayrılan Osmanlı Donanması, Ağustos ayında Venedik Cumhuriyeti’nin elindeki Korfu adasını kuşattı. Ancak kışın gelmesiyle kuşatma kaldırıldı. Barbaros Hayreddin Paşa, Venedik’e ait Şira, Patmos, Naksos gibi adalar alındı; Naksos ile diğer beş ada Osmanlı İmparatorluğu’na vergi vermek üzere yeniden eski dükalığa bırakıldı. Padişah ile donanma, 22 Kasım 1537’de İstanbul’a döndü.
Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan Boğdan Voyvodası Petru Rareș’in vergi ödememesi üzerine Süleyman, Barbaros Hayreddin Paşa’nın donanmayla birlikte denize açılmasından bir-iki gün sonra, 9 Temmuz 1538 tarihinde saltanatındaki sekizinci seferine çıktı. Başkent Yaş da dahil olmak üzere Boğdan’ın büyük kısmı ile Suceava ve Besarabya Osmanlı egemenliğine girdi. Petru Rareș Erdel’e sürülürken, Boğdan’ın başına III. Ştefan getirildi. Bu sıralarda Akdeniz’de olan Barbaros Hayreddin Paşa yönetimindeki donanma, 22 Eylül 1538’de Venedik Cumhuriyeti, İspanyol İmparatorluğu, Papalık Devleti, Ceneviz Cumhuriyeti ve Malta Şövalyeleri’nden oluşan ve Andrea Doria’nın önderlik ettiği Kutsal İttifak donanmasının Korfu’da olduğunu öğrendi. 28 Eylül 1538’de, Preveze açıklarında gerçekleşen Preveze Deniz Muharebesi’nden Barbaros Hayreddin Paşa zaferle ayrıldı. Andrea Doria geri çekilirken Kastelnova’yı alsa da 1539 ilkbaharında denizden Barbaros Hayreddin Paşa, karadan ise Gazi Hüsrev Bey’in saldırıları sonucu ada geri alındı. 1540 Ekim’inde Venedik ile Osmanlı arasında imzalanan antlaşmaya göre Mora ve Dalmaçya kıyılarındaki kaleler ve adalar Osmanlı İmparatorluğu’na bırakılırken, Venedik’in Osmanlı’ya yıllık 300.000 altın tazminat vermesi kararlaştırıldı. Öte yandan 15 Temmuz 1539’da Ayas Mehmed Paşa’nın ölümüyle boşalan sadrazamlığa Lütfi Paşa getirildi.
1535 yılında Gucerat Sultanı Bahadır Şah’ın gönderdiği elçi ve mektup aracılığıyla Portekiz İmparatorluğu’na karşı gerçekleştirdiği mücadele için yardım istemesi üzerine Süleyman, Hint Okyanusu üzerine gönderilecek gemiler için Hadım Süleyman Paşa’yı görevlendirdi. 13 Haziran 1538’de Süveyş’ten yola çıkan Hadım Süleyman Paşa, ilk olarak geldiği ve Portekizlilerin elinde bulunan Aden’i aldı. 19 Ağustos günü Aden’den ayrılan donanma, 4 Eylül’de Diu’ya ulaştı. Ancak Bahadur Şah 1537’de ölmüş ve Portekiz’in desteğiyle yerine gelen yeğeni III. Mahmud Şah, 1538 eylülünde şehre yapılan kuşatmada Portekiz tarafında yer almıştı. Ancak kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı ve 25 Aralık günü Aden’e dönüldü. Bir müddet sonra ise başkent San’a’da dahil olmak üzere tüm Yemen’i Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı.
1.2)1540-1552 YILI GELİŞMELER:
Nisan 1541’de, padişahın kızkardeşi olan, karısı Şahhuban Sultan’a tokat a
János Zápolya’nın 22 Temmuz 1540’ta ölmesinin ardından eşi Izabela Jagiellonka, Szapolyai’nin ölümünden birkaç gün önce doğan oğlu János Zsigmond Zápolya adına Macaristan’ın başına geçmek için Süleyman’dan onay aldı. Yaşananları duyan Ferdinand, 1541 Ağustos’unda Budin’i kuşattı. Önce Rumeli beylerbeyi, ardından ise üçüncü vezir Sokollu Mehmed Paşa komutasındaki kuvvetleri Budin’e gönderen Süleyman, 23 Haziran 1541’de orduyla birlikte sefere çıktı ve Budin’deki Ferdinand’ın kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Budin’in kurtarılmasından sonra kurulan Budin Eyaleti’yle Macaristan doğrudan Osmanlı topraklarına bağlanırken, Izabela Jagiellonka ve oğlu Sigismund Zapolya Erdel’e gönderildi. Kardeşi Ferdinand’ın 8 Eylül’de Cenova’e ulaşmasıyla yaşananları öğrenen V. Karl, 1541 sonbaharında Osmanlı İmparatorluğu’nun elindeki Cezayir üzerine bir sefer düzenledi. Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, İspanyol İmparatorluğu, Napoli Krallığı, Sicilya Krallığı, Malta Şövalyeleri, Ceneviz Cumhuriyeti ve Papalık Devleti kuvvetlerinden oluşan Andrea Doria’nın komutanlığındaki donanma, 19 Ekim’de Cezayir’e geldi. Aynı zamanda Cezayir Beylerbeyi de olan kaptan-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın yokluğunda Cezayir’i savunan Hasan Ağa komutasındaki askerler, dört ay kadar süren çatışmalar sonunda V. Karl’ın kuvvetleri karşısında zafer elde etti. Süleyman ise ordu ile birlikte 27 Kasım 1541’de İstanbul’a döndü.
1542’de Ferdinand’ın tekrar Budin ve Peşte’ye yaptığı kuşatmalar üzerine, 17 Kasım 1542’de yeni bir sefer hazırlığı için gittiği Edirne’de bir müddet kalan Süleyman, 23 Nisan 1543’te Macaristan üzerine bir kez daha sefere çıktı. 8 Ağustos’ta, iki hafta süren kuşatma sonucunda Estergon Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirildi. Birkaç hafta içerisinde ise Siklós, Székesfehérvár ve Szeged şehirleri de alındı. 19 Haziran 1547’de, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan ilk yazılı antlaşma olma niteliği taşıyan İstanbul Antlaşması ile Ferdinand ve V. Karl, Macaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu kontrolünde olduğunu kabul ederken, Habsburg Hanedanı’nın elinde bulundurduğu batı ve kuzey Macaristan için Osmanlı İmparatorluğu’na yıllık 30.000 altın florin vermeyi kabul etti.
1542-1546 İtalya Savaşı esnasında Süleyman ile I. François, V. Karl ile İngiltere Kralı VIII. Henry’e karşı bir ittifak oluşturdu. 29 Mayıs 1543’te İstanbul’dan yola çıkan Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, Ağustos ayında Marsilya’ya ulaştı. 6 Ağustos günü, Osmanlı ve Fransa kuvvetlerinden oluşan donanma, Savoie Dükü III. Charles’ın yönetimindeki Nice şehrini kuşattı. 22 Ağustos’ta Nice ele geçirilirken, kaledeki direnişin devam etmesi sebebiyle kuşatma 8 Eylül’e kadar sürdü. İleride düzenlenecek saldırılarda Fransa’ya daha kolay yardım edebilmesi için François, Osmanlı Donanması’nın kışı Toulon’da geçirmesini sağladı. Yaklaşık sekiz ay süren konaklama sonrası, 1544 Mayıs’ında donanma İstanbul’a dönüş için yola çıktı.
Kasım 1544’te, Sadrazam Hadım Süleyman Paşa ile Divane Hüsrev Paşa’nın divanda kavga etmesi üzerine ikisi de görevlerinden alındı ve sadrazamlığa Damat Rüstem Paşa getirildi. 4 Temmuz 1546’da kaptan-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın vefat etmesiyle de yeni kaptan-ı derya Sokullu Mehmet Paşa oldu.[91]
1547’de Safevî Şahı I. Tahmasb’a karşı isyan başlatan kardeşi Elkas Mirzada İstanbul’a geldi. Eşi Hürrem Sultan ile birlikte 1544, 1545 ve 1546 yıllarını Edirne’de geçiren Süleyman, İstanbul’a döndükten sonra Elkas Mirza’yı doğuya gönderdi ve 29 Mart 1548’de İran üzerine sefere çıktı. Süleyman yönetimindeki ordu tarafından Van’a yapılan kuşatmayı Ulama Paşa devralırken, kısa bir süre sonra şehir ele geçirildi. 1534’te Osmanlı egemenliğine girse de sonradan tekrar Safevî Devleti’nin eline geçen Tebriz, Süleyman komutasındaki kuvvetler tarafından tekrar alındı. Kışı Halep’te geçiren ordu, 1549’da Diyarbakır’a geldi ve İkinci vezir Kara Ahmed Paşa’yı Gürcistan taraflarına yolladı. Bir buçuk ay içerisinde, başta Tortum ve Akçakale olmak üzere yirmi kadar şehri ele geçiren ve Şirvanşahlar Devleti Osmanlı İmparatorluğu’na bağlayan Kara Ahmed Paşa, ordu ile birlikte 21 Aralık 1549’da İstanbul’a döndü.
31 Mart 1547’de ölen I. François’nın yerine Fransa kralı olan II. Henri, Akdeniz’de Habsburglarla mücadele için Süleyman ile anlaşma yaptı. Bunun üzerine Andrea Doria komutasındaki donanma, 8 Ekim 1550’de V. Karl adına Mehdiye’yi ele geçirdi. Buna karşın Osmanlı ve Fransa kuvvetlerinden oluşan donanma Fransa’nın güneyini savundu. Sokullu Mehmet Paşa’dan sonraki kaptan-ı derya Sinan Paşa yönetiminde olan ve Salih Reis ile Turgut Reis’in eşlik ettiği donanmanın, Temmuz 1551’de Gozo adasını ele geçirdikten sonra, 18 Temmuz günü Malta adasına yaptığı saldırı başarısızlıkla sonuçlandı. Kısa bir süre sonra donanma, Malta Şövalyeleri’nin kontrolündeki Trablus’u kuşattı. 14-15 Ağustos günlerinde ise şehir ele geçirildi. Trablus’un alınmasıyla 1551-1559 İtalya Savaşı’nın zemini hazırlanmış oldu. 1552’de, Fransa’ya yardım etmek amacıyla yola çıkan Fransa ve Osmanlı gemilerinden oluşan donanma İtalya’nın güneyindeki Reggio Calabria’yı ele geçirdi. 5 Ağustos 1552 günü, Ponza açıklarında Andrea Doria komutasındaki donanmayla karşılaşan Fransa-Osmanlı donanması, yapılan deniz muharebesinden zaferle ayrıldı. 1553’te ise bu donanma, Ceneviz Cumhuriyeti’nin elindeki Korsika’nın büyük bir kısmını ele geçirdi.
1551 yılında, Avusturya kuvvetlerinin Erdel’e girmesinin ardından Süleyman, Rumeli Beylerbeyi Sokollu Mehmed Paşa’yı Erdel üzerine gönderdi. 10 Temmuz 1551’de Sofya’dan hareket eden Sokollu, 7 Eylül’de Slankamen’den ayrılarak Beçe önlerine geldi ve yaklaşık 16 kaleyi ele geçirdi. Temmuz 1552’de Lipve’yi de ele geçirdikten sonra, Temeşvar’ı kuşatsa da hava şartlarının müsait olmaması üzerine Belgrad’a döndü. Sokollu Mehmed Paşa’nın çekilmesi üzerine Avusturya kuvvetleri Erdel’e girerek Lipve’yi geri aldı ve Segedin’i kuşatsa da bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı. Lipve’yi geri almak amacıyla 26 Temmuz 1552’de hareket eden Kara Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, 35 gün kadar süren kuşatma sonrasında Temeşvar’ı ele geçirdi. Kısa bir süre sonra da Lipve’nin geri alınırken, Vesprem ile Solnok da ele geçirildi. Eğri’ye yapılan kuşatma ise kış mevsiminin gelmesi sebebiyle kaldırıldı.
Öte yandan 1548’de, ikinci kez Hint seferine gönderilen donanmanın başında Pîrî Reis vardı. Pîrî Reis, Osmanlı İmparatorluğu’na dahil olduğu halde Portekiz egemenliğine giren Aden’i, 26 Şubat 1548 tarihinde geri aldı. Ağustos 1552’de ise Portekiz İmparatorluğu’nun kontrolündeki Maskat’ı ele geçirdi. Sonrasında ise Arap Yarımadası’nın sahil kısımlarını ele geçirerek Basra Körfezi’ne kadar geldi ve Katar ile Bahreyn’i Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kattı. Ancak ilerleyişine devam etmeyen Pîrî Reis, donanmayı Barsa’da bırakarak Süveyş’e döndü. Bu yüzden bir süre hapsedildi, 1554’te ise Süleyman tarafından idam edildi. Hint Okyanusu üzerine yapılacak olan üçüncü sefer için Koca Murat Reis görevlendirildi. Açık denizde Dom Diogo de Noronha komutasındaki Portekiz Donanması’yla yapılan çarpışmalardan Koca Murat Reis zaferle ayrılsa da rüzgârın aksi istikamette olması sebebiyle Basra’ya dönmek zorunda kaldı. Başarıyla sonuçlanmayan bu seferin ardından Seydi Ali Reis’in önderliğinde dördüncü ve son sefer 1553 yılında yapıldı. Portekiz gemileriyle yapılan çatışmalar ve yakalanılan fırtınalar sebebiyle zayıflayan ve sayısı azalan Osmanlı gemileri Surat’a ulaşarak, kalan teçhizat ve topları Gucerat sultanının valisi Recep Han’a bıraktı. Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasındaki ilişkilerin iyi olmaması sebebiyle bir süre burada kalan Seydi Ali Reis, 1555’te imzalanan Amasya Antlaşması’nın ardından hareket ettiği İstanbul’a 1557 yılında vardı.
1.3)1553-1561 YILI GELİŞMELER:
Şah Tahmasp’ın Erciş, Adilcevaz, Bargiri ve Ahlat’ı; oğlu İsmail Mirza’nın ise Erzurum’u alması üzerine Damat Rüstem Paşa komutasındaki kuvvetler İran üzerine yollandı. Ancak sonraları bu kuvvetler geri çağrıldı ve 28 Ağustos 1553’te Süleyman komutasındaki ordu sefere çıktı. Süleyman, tahta geçmek istediği yönünde söylentiler olan oğlu Mustafa’yı 6 Ekim’de, Konya Ereğlisi’nde boğdurdu. Aynı gün Rüstem Paşa sadrazamlıktan azledildi ve yerine Kara Ahmed Paşa getirildi. Öte yandan kışı Halep’te geçiren, ilkbaharda ise Nahçıvan’a kadar ilerleyen Osmanlı ordusu, Şah Tahmasp’ın çekilmesi üzerine Nahçıvan, Revan ve Karabağ taraflarını ele geçirdi. Amasya’ya döndü ve kışı burada geçirdi. 29 Mayıs 1555’te, iki devlet arasında imzalanan Amasya Antlaşması ile sınır belirlenirken; Bağdat dahil Irak’ın büyük kısmı, Gürcistan’ın batısı (İmereti, Megrelya, Guria), Fırat ile Dicle nehirleri arasındaki bölge (Azerbaycan’ın batısı ve Tebriz Osmanlı İmparatorluğu’nda , Azerbaycan, Irak’ın ve Gürcistan’ın doğusu (Mesheti, Kaheti, Kartli) ise Safevilerde kaldı. 31 Temmuz 1555’te İstanbul’a dönen Süleyman, 29 Eylül’de Sadrazam Kara Ahmed Paşa’yı idam ettirdi ve yerine tekrar Damat Rüstem Paşa’yı getirdi.
Habsburglarla Fransa arasında 1551 yılından beri süregelen savaş esnasında Fransa Kralı II. Henri, 30 Aralık 1557 tarihinde Süleyman’a mektup yazarak kendisinden yardım istedi. Fransa’ya yardım amacıyla Nisan 1558’de İstanbul’dan ayrılan Turgut Reis ve Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, 13 Haziran 1558’de İtalya’ya vardı. Temmuz ayında İspanyol İmparatorluğu’nun elindeki Balear Adaları’na, başarıyla sonuçlanan saldırılar düzenlenmeye başlandı. Bunun üzerine İspanya Kralı II. Felipe, Osmanlı İmparatorluğu’nun elindeki Trablus’u geri almak amacıyla Papa IV. Paulus’tan yardım istedi. İspanyol İmparatorluğu, Venedik Cumhuriyeti, Papalık Devletleri, Ceneviz Cumhuriyeti, Savoie Dükalığı ve Malta Şövalyeleri’nden oluşan donanma, 10 Şubat 1560’ta Trablus’a doğru yola çıktı. 7 Mart’ta Cerbe adasını ele geçiren donanma, burada bir kale inşasına başladı. Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması ise 11 Mayıs’ta Cerbe’ye ulaştı. Yapılan deniz muharebesinden Osmanlı Donanması zaferle ayrıldı.
Oğulları Şehzade Bayezid ile Şehzade Selim arasında yaşanan taht kavgasında Selim’in tarafında oldu. İran’a sığınan Bayezid ve oğullarını, Şah Tahmasb ile yaptığı mektuplaşmanın sonunda, 25 Eylül 1561’de, Kazvin’de boğdurttu.
1.4)1562-1566 YILI GELİŞMELER:
10 Temmuz 1561’de Sadrazam Rüstem Paşa öldü, yerine Semiz Ali Paşa atandı. 1562 yılında İstanbul’a gelen elçi Ogier Ghislain de Busbecq aracılığıyla Habsburglarla Osmanlı İmparatorluğu arasında sekiz yıllık bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmaya göre Ferdinand, Erdel’in Osmanlı’da kaldığını ve 1547’deki antlaşmada olduğu gibi yıllık 30.000 altın vergi vermeyi kabul etti.
Turgut Reis ve Piyale Paşa’nın komutasındaki Osmanlı Donanması, 18 Mayıs 1565 tarihinde Malta Şövalyeleri’nin elindeki Malta adasını bir kez daha kuşattı. Malta Şövalyeleri’nin yanında İspanyol İmparatorluğu, Sicilya Krallığı ve Maltalı siviller de adanın savunmasına destek oldu. 11 Eylül’de başarısızlıkla sonuçlanan kuşatma sonrasında Turgut Reis de çarpışmalar esnasında aldığı darbe ile öldü. Ancak 1565 yılında I. Süleyman’ın vefatına az kala Piyale Paşa komutasındaki gemiler Sakız adasını Osmanlı topraklarına katmışlardır.
Osmanlı hükûmeti, 1562’deki antlaşmada yer alan koşullara göre yıllık vergisini ödemeyen Ferdinand’ın 1564 yılındaki ölümünün ardından Kutsal Roma İmparatoru olan II. Maximilian’dan hem eski borçların ödenmesini hem de kalan altı yıl için vergilerin ödenmesi teminatını istedi. Maximilian, İstanbul’a gönderdiği elçiyle bu koşulları yerine getirdi. Ancak karşılıklı sınır ihlalleri sonrasında, Semiz Ali Paşa’nın 28 Haziran 1565’teki ölümünün ardından sadrazamlığa gelen Sokollu Mehmed Paşa’nın tutumu üzerine Süleyman , 1 Mayıs 1566’da, yaklaşık 13 yıl aradan sonra, 72 yaşında 13. seferine çıktı. 27 Haziran’da Belgrad’a varan ve burada Sigismund Zapolya’nın kuvvetlerinin de katıldığı Osmanlı Ordusu, 2 Ağustos’ta Zigetvar’a vardı. Süleyman ise kuşatma yerine 5 Ağustos’ta varmış ve kuşatmanın görülebileceği bir tepede yer alan çadırına yerleşmişti. 7 Eylül 1566 gecesi, Zigetvar’ın alınmasından bir gün önce, kaynaklara göre gut, dizanteri, felç veya anjin sebebiyle öldü. Öte yandan Zigetvar’ın yanında Göle, Yanva, Lügos ve diğer bazı kaleler de ele geçirilmişti. Süleyman’ın ölümü 48 gün boyunca, 21 Ekim günü ordunun Zigetvar’dan ayrılışına kadar saklandı. Cenazesi, 28 Kasım’da Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin kıldırdığı namazın ardından Süleymaniye Camii’nde toprağa verildi. Süleyman’ın vefatının ardından yerine oğlu II. Selim geçti.
2)HUKUKİ VE SİYASİ GELİŞMELER:
Sultan Süleyman Batı’da “Muhteşem” olarak bilinirken, Osmanlı tebaasında Kanunî olarak bilinirdi. Kendisinden önceki dokuz Osmanlı Padişahı tarafından verilen tüm kararları topladı. Yinelemeleri ortadan kaldırdıktan ve çelişkili ifadeler arasında seçim yaptıktan sonra, İslam’ın temel yasalarını ihlal etmeyecek şekilde tek bir kanunname yayınladı. Süleyman bu çerçevede, mevzuatta reform yapmaya çalıştı ve bu reformlar, Şeyhülislamı Ebussuud Efendi tarafından desteklendi. Kanun yasaları nihai halini aldığında kanun‐i Osmani olarak bilindi. Süleyman’ın kanunnamesi üç yüz yıldan fazla devam etti.
3)KÜLTÜREL VE SANATSAL GELİŞMELER:
3.1)MİMARİ ALANDAKİ GELİŞMELER:
I. Süleyman’ın padişahlığı döneminde, I. François tarafından İstanbul’a yollanan Fransız elçi Pierre Gilles’in yazdıklarına göre şehirde Bizans İmparatorluğu döneminden fazla yapı kalmamıştı. Döneminde birden fazla sultan külliye yaptıran Süleyman döneminde ilk olarak, babası I. Selim döneminde yapımına başlanılan I. Selim Külliyesi’nin yapımı tamamlanırken; oğlu Mehmed için Şehzadebaşı Külliyesi ve kendisi için, Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilen Süleymaniye Külliyesi yapıldı. Yine padişahın yakınlarının külliyeleri; Rüstem Paşa Külliyesi, Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi, Kılıç Ali Paşa Külliyesi, Haseki Külliyesi ve Mihrimah Sultan külliyeleri (Üsküdar ve Edirnekapı’da olmak üzere iki tane), Hadım İbrahim Paşa Külliyesi, Kara Ahmed Paşa Külliyesi de bu dönemde inşa edildi. Öte yandan nüfus artışına bağlı olarak İstanbul’da çekilen su sıkıntısının önüne geçmek amacıyla su tesisleri yenilendi ve Kırkçeşme su sistemi kuruldu.
Bu imar faaliyetlerinde başı çeken kurum, saraya bağlı olarak çalışan ve devlet sınırlarındaki her türlü resmî inşaat işlerini yürüten Hassa Mimarlar Ocağı ile başındaki hassa mimarbaşı idi. Süleyman tahta çıktığı dönemde hassa mimarbaşı, I. Selim döneminde göreve gelen Acem Ali’ydi. 1538 veya 1539 yılında ölen Acem Ali’nin ardından yerine gelen ve Süleyman döneminde yapılan mimari eserlerin çoğunda imzası bulunan Mimar Sinan, Osmanlı döneminin en büyük mimarlarından biri olarak kabul edilmektedir.
3.2)SANATSAL ALANDAKİ GELİŞMELER:
I. Süleyman’ın saltanatı döneminde yetişen başlıca şairler arasında Fuzûlî, Bâki, Pir Sultan Abdal ve Bağdatlı Ruhi gösterilmektedir.[150] Matrakçı Nasuh ise dönemin önemli ressam, tarihçi ve minyatür sanatçılarındandı. Yine bu çağda yaşayan ve Süleymanname‘yi yazan şehnameci Arifî, nakkaş Nigarî ve hattat Ahmed Karahisarî de dönemin önde gelen sanatçıları arasında yer almaktadır.
Sultan Süleyman döneminde ayrıca sadrazam Pargalı Makbul İbrahim Paşa, Mohaç Meydan Savaşı sonrasında Budin’den İstanbul’a Üç Güzeller olarak anılan mitolojik heykeller getirmiş ve At Meydanında bulunan sarayına dikmiştir. Bu heykeller her ne kadar ilgi uyandırsa da bazı çevreler tarafından put olarak görülüp hoş karşılanmadığı için kalıcı olamamıştır. Bu heykellerin yanı sıra, Budin’den bazı Doğu ve Batı düşünürlerinin eserleri İstanbul’a getirilmiş ve kütüphane oluşturulmuştur. Bu eserler Macar kralı Matthias Corvinus’un kurduğu geniş kütüphaneden savaş ganimeti olarak elde edilmiştir. Süleyman bu yönüyle Osmanlı kütüphane kültüründe etkili ve önemli bir padişah olarak yer alır. Aynı zamanda Kanuni 1532 yılında Osmanlı-Habsburg rekabeti sırasında üstünlüğünü her alanda göstermek istemesi sebebiyle Venedikli tüccarlara, İtalyan baş hazinedar Alvise Gritti aracılığı ve Makbul İbrahim Paşa’nın teşvikiyle dört katlı bir tacı 115.000 Dukaya yaptırdı, tacın dört katı o dönem bilinen dört kıtayı temsil ederken aynı zamanda Papanın ünlü üç katlı tacına gönderme olarak yapıldığı da bilinmekte. Tacın Süleyman sonrası eritildiği tahmin edilse de Avrupa’daki efsanesi bitmedi ve Avrupalı re6ssamlar tarafından sık sık IV. Mehmed ve I. Ahmed gibi Osmanlı Padişahlarının başlarında tasvir edildi.
3.3)EĞİTİM ALANINDAKİ GELİŞMELER:
Sultan Süleyman döneminde çok sayıda medrese kurulmuştur. Bu dönemde sarayda kurulan kütüphanelerden çok, medrese ve külliyelerde kurulan kütüphanelerin ön planda olduğu görülmektedir. Bu da, devletin halkın eğitimini daha ön planda tutmaya başladığının göstergesi olarak görülebilir.
I. Süleyman döneminde kurulan ve Osmanlı Devleti’nin ikinci büyük eğitim kurumu olan Süleymaniye Medreseleri açmış olduğu farklı bilim dalları nedeniyle (özellikle tıp, matematik ve diğer akli bilimler) yeniden bir sınıflamaya gidilmiştir. Sultan Süleyman döneminde yapılan düzenlemeyle Osmanlı medreselerinde eğitim Dahil medreselerinden sonra iki aşamaya ayrılmıştır. Birincisi Sahn-ı Seman medreselerinde hukuk, ilâhiyat ve edebiyat dallarında yapılan eğitim, ikincisi ise Süleymaniye Medreselerinde matematik ve tıp alanlarında yapılan eğitimdir.
VEFATI:
Padişah, bir daha göremeyeceği İstanbul’dan ayrılmadan önce Eyüp Sultan Türbesi’ne gidip dua etti, ardından kendini iyi hissedince 11 Şevval 973’te (1 Mayıs 1566) büyük törenlerle at üzerinde olduğu halde başşehirden ayrıldı. 15 Mayıs’ta Edirne’ye vardı, üç gün burada kaldıktan sonra 1 Haziran’da Tatarpazarı mevkiinde torunu Murad’ın oğlu Mehmed’in doğumu haberini aldı ve adını bizzat kendisi verdi. Hareketinin ellinci günü Belgrad’a ulaşabildi. Zemun’da metbuu olan Erdel Kralı János Zsigismond gelerek huzuruna çıktı. Bu hadisenin şahidi olan Osmanlı tarihçileri padişahın onu çok iyi karşıladığını, bağlılığını teyit edici sözlerini duyunca, “İyilik üstüne olsun, iyilikler göresin” dediğini belirtir (Selânikî, I, 22). Sigetvar Kalesi önlerine gelince şehrin kuşatılmasını emreden padişahın otağı kuşatmaya hâkim bir yer olan şehrin kuzeyindeki bir tepe üzerinde kuruldu. Padişah hastalığının giderek artmasına rağmen kuşatmayı dikkatle takip etmekteydi. Fakat burada savaş meydanında iken şanına yakışır bir şekilde 20-21 Safer 974 (6-7 Eylül 1566) gecesi hayata gözlerini yumdu, kalenin alındığını göremedi. Ölümü maharetle gizlendi, onun ölümünden haberdar birkaç kişiden biri olan Feridun Bey, iç organları çıkarılıp amber ve misk kokuları sürülen cesedinin tabut içinde tahtın altına geçici olarak defnedildiğini belirtmektedir. Sigetvar Kalesi’nin düşmesinin ardından ordu dönüş için harekete geçtiğinde kırk iki gündür gömülü olan ceset gizlice arabaya konuldu ve yol esnasında padişah yaşıyormuş gibi davranıldı. Nihayet daha önce kendisine haber gönderilen yeni padişah II. Selim’in Belgrad’a gelişi üzerine vefat haberi resmen ilân edildi (Nüzhetü’l-esrâr, vr. 45b-53b). İstanbul’a ulaşıldığında cenaze merasimi üçüncü defa 23 Kasım’da Süleymaniye Camii’nde yapıldı, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazının ardından cami yanındaki türbesine defnedildi.
Kanûnî Sultan Süleyman, milâdî takvime göre kırk altı yıl süren hükümdarlığıyla Osmanlı tarihinde tahtta en uzun süre kalan padişahtır. İcra ettiği on üç büyük sefere yakışır şekilde savaş meydanında ölümüyle sona eren bu saltanat yılları daha sonraki dönemlerde hiç unutulmamış, onun şahsında Osmanlı Devleti’nin en parlak zamanını yaşadığı kanaati daha torunu tahtta iken yaygınlaşmış ve daima ideal bir devir olarak anılmıştır.
KAYNAKÇA:
1)www.wikipedia.org
2)Türk Diyanet İşleri Vakfı İslâm Ansiklopedisi