I. Ahmed ( Ahmed-i evvel, Divan Edebiyatı’ndaki mahlasıyla Bahtî; 18 Nisan 1590,[1] Manisa – 22 Kasım 1617, İstanbul), 14. Osmanlı padişahı ve 93. İslâm halifesidir. Sultan III. Mehmed ve Handan Valide Sultan’ın oğludur. Sancağa gitmeyip tahta çıkan ilk Osmanlı padişahıdır.
1)ŞEHZADELİK DÖNEMİ:
- Ahmet 18 Nisan 1590 tarihinde babası Şehzade Mehmed’in sancak beyi olduğu Manisa şehrinde doğdu. Annesi Handan Valide Sultan’dır. 1595 yılına gelindiğinde dedesi III. Murad vefat edince babası III. Mehmet ile beraber İstanbul’a geldi. Kendisinden önce Selim, Cihangir ve Mahmut isminde üç ağabeyi daha olan Şehzade Ahmet ve ikinci eş durumunda olan annesi Handan Sultan güçsüz bir konumdaydılar. Fakat Şehzade Selim ve Şehzade Cihangir’in erken ölümü ile Şehzade Mahmut en büyük şehzade olarak Veliaht ilan edildi. Fakat Şehzade Mahmut’un annesi olan Halime Sultan’ın müneccime oğlunun tahta çıkması konusunda soru sorduğu mektup Safiye Sultan’ın eline geçince, muhtemelen Handan Sultan ile de iş birliği yapan Safiye Sultan torununu öldürmesi için oğlu Sultan Mehmet’i ikna etti. Tahta kast edebileceği yönünde dedikoduların artması üzerine III. Mehmed’in emriyle 7 Haziran 1603 günü Şehzade Mahmut dairesinde boğduruldu. Böylece hiç umut yokken Şehzade Ahmet’e tahtın yolu açıldı. Aradan 6 ay kadar geçtikten sonra da babası Sultan Mehmet aniden öldü.
2)SALTANATI DÖNEMİ YAŞAMI:
Babası III. Mehmet’in vefatı üzerine hemen ertesi gün apar topar vuku bulan cülus töreni 22 Aralık tarihinde ya da 21 Aralık 1603 Pazar günü sabahı gerçekleşmiştir. Nasıl ki babası kendinden evvelki sultanlara nazaran en genç yaşta hayatını kaybetmiş hükümdar ise I. Ahmet de o vakte kadar babasının vefatıyla tahta geçenlerin arasındaki en genç hükümdardır. Eyüp Sultan’da kılıç kuşanarak tahta geçen ve I. Süleyman’dan sonraki padişahlar içinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişah olarak kabul edilen I. Ahmet ilk yıllarında daha pasif bir padişahlık sürdürdü.
2.1)SALTANATININ İLK İKİ YILI:
I. Ahmet tahta çok küçük yaşta çıktığı için yarı naibe rolüyle Handan Sultan oğlu için bir öğretici oldu. Bu konuda Leslie Peirce, Handan Sultan’ın oğlu döneminde çok güçlü biri olduğunu ve tecrübesiz oğlu için zihinsel anlamda pek çok şeyi aşıladığını ve geri planda devleti yönettiğini varsaymaktadır. Oğlu üzerinde etkili olan annesinin etkisiyle sultan Ahmet ilk iş olarak tahta çıkışından 19 gün sonra büyük bir alayın refakatinde Safiye Sultan’ı Eski Saray’a göndertti. Böylece devleti kötü yönde etkileyen bir ekip de saraydan uzaklaştırılmış oldu. Sonraki diğer kararlarında da annesinin etkili olduğu açıktır.
Sultan I. Ahmet tahta geçtiği sırada Avusturya Savaşı devam ediyordu. Osmanlı kuvvetleri Belgrad’dan Budin’e doğru ilerlemekteydi. Peşte (25 Eylül 1604) ve Hatvan kaleleri savaş yapılmadan kolaylıkla ele geçirildi. Osmanlı ordusu ilerleyerek Budin’in kuzeyinde bulunan Vaçkalesini ele geçirdi (16 Ekim 1604). Osmanlı Ordusu, Sultan I. Ahmet’in buyruğu üzerine Belgrad üzerinden Budin’e yürüdü. 29 Ağustos 1605’te Estergon Kalesi kuşatıldı ve tam karşısındaki Ciğerdelen kalesi fethedildi. 8 Eylül’de Vişegrad, 19 Eylül’de Saint Thomas (Tepedelen) kaleleri fethedildi. 3 Ekim 1605’te ise Estergon Kalesi teslim alındı.
12 Kasım 1605 günü annesini kaybeden I. Ahmet için yeni akıl alacağı kişi Derviş Paşa olmuştu. Devam eden zorlu seferler Osmanlı Devleti’nin belini bükünce artık paşalar diğer devletler ile daha iyi ilişkiler kurma yoluna girmek isteyecektir.
2.2)ZİTVATOROK ANTLAŞMASI:
Anadolu’da Celâlî isyanlarının tehlikeli bir hal alması, diğer taraftan İran cephesinde başarı elde edilememesi sebepleriyle İstanbul’a çağrılan Sadrazam Lala Mehmed Paşa İran üzerine serdar tayin edildi. Böylece sadrazamın bütün Macaristan’ı Avusturya istilâsından kurtarma planı gerçekleşemedi. Bu konuda padişah nezdindeki teşebbüsleri de bir sonuç vermedi ve İran üzerine sefere hazırlanırken âniden vefat etti (1606). Bu sırada, yıllardan beri devam eden Osmanlı-Avusturya savaşlarını bir sonuca bağlamakla görevlendirilen Kuyucu Murad Paşa Budin’e gidip temaslarda bulundu ve anlaşma zemini hazırlanınca Budin Beylerbeyi Kadızâde Ali Paşa başkanlığındaki Osmanlı sulh heyeti ile Avusturya murahhasları Baron de Mollard ve Comte Althan, Zitvatorok’ta bir araya geldiler. Yirmi üç günlük bir müzakereden sonra on yedi maddelik bir ahidnâme imzalandı. Zitvatorok Muahedesi hükümlerine göre, Kanûnî devrinden beri Avusturya’nın vermekte olduğu 30.000 duka altın tutarındaki yıllık haraç kaldırıldı, buna karşılık İmparator II. Rodolphe bir defaya mahsus olmak üzere 200.000 kara kuruş tazminat ödemeyi kabul etti. Padişah ile imparator eşit sayıldı ve imparatorun bundan böyle “kral” yerine “Roma Çasarı” adıyla anılması kararlaştırıldı. Her iki tarafın da birbirlerine zarar vermekten kaçınmaları kabul edildi. Bu hükümlerle Osmanlı Devleti bir adım gerilemiş ve iki hükümdar arasında eşitlik prensibinin kabul edilmesiyle Avrupa devletleri karşısındaki mutlak Türk üstünlüğü ortadan kalkmıştır. Ayrıca Erdel Kralı Bocskai’ın imparatorla Viyana’da yaptığı eski bir antlaşmanın muahede hükümleri arasında zikredilerek benimsenmesi de hatalı olmuş ve Bocskai’ın ölümünden sonra imparator bu maddeye göre Erdel’de hak iddia etmiş, böylece Erdel bir ihtilâf konusu haline gelmiştir. Tarihçiler genellikle Osmanlı Devleti’nin büyümesinin bu antlaşma ile durduğunda birleşmektedirler. 1608, 1615 ve 1616 yıllarında yeniden gözden geçirilen Zitvatorok Muahedesi’nin Osmanlılar tarafından kabulünde, Anadolu’da yıllardır devam etmekte olan Celâlî isyanlarının büyük rolü olmuştur.
3)DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ GELİŞMELER:
Anadolu beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan Ramazanoğulları Beyliği, Yavuz Sultan Selim döneminde 1514 yılından sonra ise Osmanlılar’a tabi olmuştu. I. Ahmet dönemine denk gelen 1608 yılından sonra Adana’nın Halep’e; Sis ve Tarsus’un da Kıbrıs Beylerbeyliğine bağlanmasıyla Ramazanoğulları Beyliği sona ermiştir.
3.1)SAFEVİLER İLE İLİŞKİLER:
Sultan I. Ahmet tahta geçtiği sırada, Osmanlı İmparatorluğu batıda Avusturya, doğuda Safevi devleti ile savaş halindeydi. Osmanlı ordusu Sinan Paşa komutasında Nahçıvan üzerinden Revan’a yürüdü. Bu arada yeniçeriler Van’a dönülmesini istiyorlardı. Osmanlı ordusu kışı Van’da geçirdi.
Tebriz’i geri almak için yapılan savaşta Osmanlı ordusu, Şah Abbas’ın ordularını Selmas yörelerinde yendi. Ancak Erzurum Beylerbeyi Sefer Paşa’nın çekilen düşman kuvvetlerini izleyip asıl ordudan ayrılmasını fırsat bilen Şah Abbas, ordu merkezine ani bir saldırıda bulundu. Yenilgiye uğrayan Sinan Paşa önce Van’a, daha sonra da Diyarbakır’a çekildi. Şah Abbas Şirvan, Şamahı ve Gence’yi kolaylıkla ele geçirdi. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’da devam eden Avusturya Savaşı ve iç isyanlarla uğraştığı için İran cephesinde başarılı olamıyordu. Sadrazam Nasuh Paşa, Şah Abbas’ın barış önerisini kabul etti.
1612 yılında yapılan Nasuh Paşa Antlaşmasıyla 9 yıl süren Osmanlı-Safevi Savaşı sona erdi. Yapılan antlaşmayla, Safeviler Osmanlı Devletine 200 deve yükü ipek vermeyi kabul ettiler. 1615 yılına kadar süren barış dönemi Şah Abbas’ın antlaşmayı bozması üzerine sona erdi. Yapılan savaşlarda Osmanlılar çok kayıp verdi. Sultan II. Osman (Genç Osman) döneminde, Nasuh Paşa Antlaşması temel alınarak yapılan Serav Antlaşması ile barış tekrar sağlanacaktır (26 Eylül 1618).
3.2)CELALİ İSYANLARI:
Osmanlı-Avusturya mücadeleleri sebebiyle Anadolu’da devlete karşı başlayan hoşnutsuzluk, halktan fazla vergi alınmasıyla en yüksek seviyeye çıkmış ve timarlı sipahilerin zaafa uğraması da isyan hareketlerinin genişleyerek yayılmasına ve böylece Celâlî isyanlarının had safhaya ulaşmasına yol açmıştır. I. Ahmed’in tahta çıkmasından hemen sonra isyan eden Tavil Ahmed, Celâlî serdarı Nasuh Paşa ile Anadolu Beylerbeyi Kecdehan Ali Paşa’yı mağlûp etti. Tavil Ahmet’e 1605’te Şehrizor beylerbeyiliği verilerek isyanı önlenmek istendi, fakat o bir süre sonra yeniden isyan ederek Harput’u ele geçirdi. Tavil’in oğlu Mehmet de sahte bir fermanla Bağdat valiliğini elde etti ve üzerine sevkedilen Nasuh Paşa’yı da yenilgiye uğrattı. Bağdat ancak 1607’de âsilerin elinden kurtarılabilmiştir. Öte yandan âsi Canbolatoğlu Ali Paşa da Lübnan’da Dürzî şeyhi Ma‘noğlu Fahreddin’le birleşerek güçlenmiş ve Trablusşam Emîri Seyfoğlu Yûsuf’u mağlûp ederek nüfuzunu Adana taraflarına yaymış, hatta kendisine bağlı bir ordu kurup adına sikke dahi kestirmişti. Bu sırada Halep beylerbeyiliğine tayin edilen Hüseyin Paşa da Canbolatoğlu’nun adamı Cemşid tarafından bozguna uğratılmıştı. Celâlîler karşısında gösterdiği âcizlik sebebiyle isyanların daha da genişlemesine sebep olan Sadrazam Derviş Paşa’nın idam edilmesinden (1606) sonra vezîriâzamlığa getirilen Kuyucu Murad Paşa, yanında Tiryâkî Hasan Paşa olduğu halde Suriye’ye doğru hareket etti. Sadrazam Anadolu’daki Celâlîler’i affeder görünüp Manisa ve Bursa çevresinde ortaya çıkan Kalenderoğlu’na Ankara sancak beyliğini verdi, ardından da Canbolatoğlu üzerine yürüdü. Oruç ovasında meydana gelen savaş sırasında Osmanlı ordusu, 30.000 tüfekli askere sahip âsi ordusu karşısında önce zor durumda kaldı; ancak âsiler Murad Paşa’nın gayretiyle 24 Ekim 1607’de mağlûp ve perişan edildiler. Bunun üzerine Ma‘noğlu Fahreddin kabileleriyle birlikte Lübnan’a kaçtı; Canbolatoğlu ise sadrazamın elinden kurtularak İstanbul’a gelip padişaha sığındı. Padişah kendisine önce Tımışvar, sonra Belgrad eyaletini verdi, fakat orada da halka zulmetmesi üzerine boynu vuruldu. Kalenderoğlu ise Ankara halkı tarafından şehre sokulmayınca yeniden baş kaldırdı, ancak Alaçayır’da Murad Paşa’nın ordusu karşısında yenilgiye uğrayarak İran’a kaçtı. Harekâtına daha sonra da devam eden ve Orta Anadolu’daki irili ufaklı Celâlî reislerini ortadan kaldıran Kuyucu Murad Paşa, muhaliflerinin kendisini İran üzerine sefere gönderme gayretlerine rağmen İstanbul’a döndü. Bir süre sonra, İran’a sefer düzenleme bahanesiyle geri kalan Celâlî reislerini orduya katılmaya davet ederek onları da ortadan kaldırmayı başardı. Anadolu’da sükûnet sağlanınca İran’a sefer imkânı doğdu ve Murad Paşa 1610’da Tebriz’de bulunan Şah Abbas üzerine yürüdü. Ancak karşılaşma olmadı ve kışlamak üzere Diyarbekir’e çekilen Murad Paşa burada öldü (1611).
Anadolu’da isyanların çoğalması üzerine halkın ekserisi köylerini terketmiş, çok sayıda köy harap olmuş ve bazı askerî sınıflar, halkı dağılmış olan köyleri “mülk-i mevrûs”ları gibi tasarrufları altına almışlardı. Bu yüzden hazine nüzül ve avârız vergilerinden mahrum kalmıştı. Halkı ehl-i örfün zulmünden kurtarmak için 30 Eylül 1609’da bir adâletnâme çıkaran I. Ahmet, terkedilen köylerin tekrar iskânına çalışmıştır.
4)ISLAHATLARI:
4.1)YENİ VERASET SİSTEMİ:
I. Ahmed saltanatında hanedan veraset sistemini değiştirip kardeş katli kanununu kaldırmıştır. Yerine ailenin aklı başındaki en büyük üyesi padişah olur sistemini (Ekber ve erşad sistemi) getirmiştir. Bu yeni kanunun şehzadeler arasındaki rekabetin ve taht kavgalarının taht için gerçekleştirilen kardeş katlinin önlenmesi açısından Osmanlı tarihinde çok büyük önemi vardır.
4.2)EKBER VE ERŞAD SİSTEMİ:
I. Murad döneminde Şehzade İbrahim ve Halil’in boğdurtulmasıyla başlayıp Fatih Sultan Mehmed (II. Mehmed) döneminde kanunlaşan kardeş katli kanununu kaldırmıştır. Yerine Ekber ve erşad sistemini (ailenin aklı başında olan en büyük üyesi) getirmiştir. Böylece oğullarından üçü padişah olmuştur. Bunlar sırası ile Genç Osman, IV. Murad ve İbrahim’dir. Ayrıca kardeşi Mustafa’yı da önceki padişahlar gibi öldürtmemiş, yaşamasına izin vermiştir. Nitekim kardeşi Mustafa da padişah olmuştur. Bu yeni kanun, kardeş katlini önlemesi açısından Osmanlı tarihinde büyük bir öneme sahiptir.
5)MİMARİ ÇALIŞMALARI:
SULTAN AHMET CAMİİ:
İstanbul’daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılmıştır. 4 Ocak 1610’da altı büyük minareli ve 16 şerefeli Sultanahmet Camii’nin temel atma merasimi yapıldı. Dinine bağlı bir insan olan Sultan I. Ahmet, caminin temelleri kazılırken eteğinde toprak taşıdı. 9 Haziran 1617’de inşaatı biten Sultanahmet Camii ibadete açıldı.
Ayrıca Şehzadebaşı Kuyucu Murat Paşa Külliyesi, İstanbul Mesih Paşa Camii, Elmalı Ömer Paşa Camii onun zamanında yaptırılan önemli mimari eserler arasındadır.
VEFATI:
1617 yılına gelindiğinde Sultan I. Ahmet 51 gün süren mide hastalığı sonucu vefat etti.
KAYNAKÇA:
1)www.wikipedia.org
2)Türk Diyanet İşleri Vakfı İslâm Ansiklopedisi
3)www.beyaztarih.com