II. Osman ya da Genç Osman, divan edebiyatındaki mahlasıyla Farisî, tahttan indirildikten sonraki adıyla Osman Çelebi (3 Kasım 1604, İstanbul – 20 Mayıs 1622, İstanbul); 16. Osmanlı padişahı ve 95. İslam halifesidir. Babası I. Ahmed, annesi (yabancı kaynaklara göre Yunan kökenli) Mahfiruz Hatice Sultan’dır. II. Osman 13 yaşında iken, amcası Sultan I. Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturdu. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. II. Osman iyi bir terbiye ve tahsil gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. Bazı batı kaynaklarında Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi batı dillerini öğrendiği kaydedilirse de bunun doğru olma ihtimali yoktur.
II. Osman, Fatih Sultan Mehmed devrine kadar yapıldığı gibi saray dışından, Şeyhülislam Es’ad Efendinin ve Pertev Paşa’nın kızları ile evlendi. Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren padişah saray dışından evlenmediği için bu davranış önemli bir değişiklik oldu. Kendisine planlarını uygulayacak bir sadrazam bulamadı.
Tarihte eşine az rastlanır bir şekilde tahtan indirilerek, çeşitli hakarete ve saldırılara maruz bırakıldıktan sonra Yedikule zindanlarında yeniçeriler tarafından boğularak öldürülen II. Osman, babası Sultan I. Ahmed’in yaptırdığı Sultanahmet Camii’nin yanındaki türbesine defnedildi. Tahta çıkar çıkmaz devlet erkânı içindeki üst düzey yetkilileri değiştiren, müderris ve kadıların atanma yetkilerini şeyhülislamdan aldı. Ayaklanmada öldürülen ilk padişahtır. Osmanlı padişahları arasında en genç vefat edenidir.
1)SALTANAT DÖNEMİ YAŞAMI:
Babası I. Ahmet’in vefatı üzerine (1026/1617) tahta çıkabilecek durumdaki büyük şehzade olmasına rağmen Osmanlı saltanat sisteminde ilk defa vuku bulan bir uygulama ile amcası I. Mustafa’nın tahta çıkarılmış olması onun üzerinde büyük etki yaptı. Amcası, aklî dengesizliği sebebiyle doksan altı gün süren ilk saltanatının sonunda tahttan indirilince 1 Rebîülevvel 1027’de (26 Şubat 1618) tahta çıktı. Ertesi gün Eyüp’te kılıç kuşanma merasimi yapıldı. Henüz on dört yaşında olan II. Osman atalarının türbelerini ziyaret ederek saraya döndü. Cülûs münasebetiyle askere yeniden bahşiş dağıtıldı. Bazı Osmanlı tarihçileri, iki cülûsun birbirine yakın zamanda olması dolayısıyla askere iki defa cülûs bahşişi dağıtılmasının hazineyi zora soktuğunu, bu arada bazı asker gruplarının paralarını alamadığını, bunda kabahatin Kaymakam Sofu Mehmed Paşa’da olduğunu belirtir. II. Osman’ın tahta çıkışının ilk günlerinde karşı karşıya kaldığı hadise, Yedikule Zindanı’nda mahpus tutulan Mehmed Giray’ın merasimlerden faydalanarak kaçmasıdır. Padişahın ilk emri de onun yakalanması için peşinden adam gönderilmesi olmuştur.
II. Osman, kendisinin yerine amcasının tahta çıkarılmasından ötürü Kaymakam Sofu Mehmed Paşa’ya ve onunla iş birliği yapan Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi’ye kırgındı. Muhtemelen hocası Ömer Efendi’nin de etkisiyle bunu Osmanlı veraset geleneğini zedeleyen bir olay olarak görüyordu. Hatta İngiltere Kralı I. James’e cülûs münasebetiyle gönderdiği bir mektupta bu durumu dile getirerek sakıncalarını belirtmişti (Peirce, s. 134). Bu düşüncelerle önce İran cephesindeki Kaymakam Sofu Mehmet Paşa’yı görevden aldı. Yerine Damat Öküz Mehmet Paşa’yı getirdi. Şeyhülislâm Esad Efendi’nin yetkilerini kısıtladı, ulemâ tayini ve diğer işlerde hocası Ömer Efendi’yi yetkili kıldı. Bütün bu icraatlarında akıl hocası Ömer Efendi ile Dârüssaâde Ağası Mustafa Ağa idi. Bu sırada Sadrazam Kayserili Halil Paşa, 20 Ramazan 1027 (10 Eylül 1618) tarihinde yenilgiye uğrayan Osmanlı kuvvetlerinin intikamını almak üzere Erdebil’e yürüme kararı alınca Safevîler sulh istemiş ve iki taraf arasında bir anlaşma zemini oluşmuştu. İstanbul’da antlaşmayı tasdik eden II. Osman, memnuniyetsizliğini Halil Paşa’yı görevden alıp yerine Damad Kara Mehmed Paşa’yı ikinci defa sadâret makamına getirmesiyle gösterdi (1 Safer 1028 / 18 Ocak 1619).
İlk saltanat yılına ait mevcut mühimme kayıtları onun icraatlarının özellikle askerlerin intizamını sağlamaya, taşradaki kuvvetlerin durumunu düzenlemeye yönelik olduğuna işaret eder. Ayrıca bizzat kendisi kıyafet değiştirerek sık sık İstanbul’da teftişe çıkıyor, askerin devam ettiği meyhâne, bozahâne gibi yerlere baskın düzenliyor, yakalanan kapıkulunu sert şekilde cezalandırıyordu. 1028 Zilkadesinde (Ekim 1619) sikke tashihi yaptırıp yeni akçe darbettirdi (Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, s. 538). Bunun için imparatorluk genelinde birçok darphânede yeni akçe basıldı. Ayrıca sık sık Tophane’ye gidip top döküm işlerine nezaret etti, top ve tüfek tâlimlerini izledi. Çağdaş tarihçilerden Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi yeni basılan akçenin râyicinin düzenlendiğini, 1 altının 120, bir riyal kuruşun 80 ve aslanlı kuruşun 70 akçeye eşitlendiğini, Leh parasının ise tedavülünün yasaklandığını yazar. Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi de “onluk-ı Osmânî” adlı akçenin zuhur ettiğini belirtir.
II. Osman bir süre sonra, Akdeniz seferinden dönüşünde kendisine birçok hediye sunan Kaptanıderyâ Güzelce Ali Paşa’yı dost ülkeler olan Venedik ve Fransa gemilerine saldırarak onlardan aldığı ganimetleri İstanbul’a getirdiği gerekçesiyle suçlayan Sadrazam Mehmed Paşa’yı görevden aldı (16 Muharrem 1029 / 23 Aralık 1619) ve Ali Paşa’yı sadâret makamına getirdi. Ali Paşa onun üzerinde son derece etkili oldu; rakibi gibi gördüğü Dârüssaâde Ağası Hacı Mustafa Ağa’nın Mısır’a gönderilmesini sağladığı gibi Ömer Efendi’nin aleyhine de çalıştı ve onu padişahın yanından uzaklaştırdı. Özellikle hocasına karşı büyük bağlılığı olan padişahın bu duruma izin vermesinin yönetimi tek başına üstlenme arzusuna dayanması muhtemeldir. Hüseyin Tûgī’nin naklettiği bir anekdotta, vaktiyle tahta kimin geçebileceği konusunda kendisinden fikir sorulan Hoca Ömer Efendi’nin Şehzade Mehmed’i tavsiye ettiği mektubun padişaha gösterilmesinin bunda rol oynadığı bilgisi bulunur. Venedik raporlarına göre ise II. Osman artık kendi düşüncesine göre hareket etmeye başlamıştı. Ali Paşa’nın saraydaki dengeleri değiştirmeye yönelik siyaseti âni ölümü ile başarısız kaldı, Ömer Efendi yeniden itibar kazandı. Kendisi de bir müderris olarak o döneme tanıklık eden Karaçelebizâde, II. Osman’ın Ömer Efendi’den soğumasını ulemâya karşı olan sert tavrına ve onları huzursuz etmesine bağlar, beş altı ay kadar padişahın hocasına yüz vermediğini, Ali Paşa’nın ölümüyle ona yeniden eski itibarını iade ettiğini yazar.
Ali Paşa’nın teşvikiyle II. Osman, Lehistan’a karşı sefer açılmasını benimsemiş, bunun için gerekli hazırlıklar başlamıştı. Ali Paşa’nın vefatı bu niyetini değiştirmedi. Muhtemelen böyle bir seferi saltanatını garanti altına alacak, asker nezdinde güvenini arttıracak ve ataları gibi büyük işler yapabilecek bir fırsat olarak düşünüyordu. O sırada en uygun yer uzun süredir savaş hali içinde bulunulan Lehistan idi. 1618’de patlak veren Otuzyıl savaşları dolayısıyla Avrupa’da durumun iyice karıştığı bir sırada Lehistan seferi başladı. Venedik raporlarına göre II. Osman, babasının sözlerini hatırlayarak Kazaklar’ın baskınlarının müsebbibi olarak Lehliler’i görüyor, onları cezalandırmak istiyordu. İskender Paşa’nın Turla suyu civarında Leh kuvvetlerini üst üste yenilgiye uğratmasının da buraya yapılacak seferi kolaylaştıracağı düşünülmüştü. Öte yandan Otuzyıl savaşları yüzünden zor durumdaki Habsburg İmparatorluğu ile olan barış hali (anlaşma 27 Şubat 1618) Budin beylerbeyinin Vaç Kalesi’ni ele geçirmesine rağmen bozulmamış, yapılacak sefere müdahale edilmeyeceği böylece anlaşılmıştı. II. Osman sefer kararı alınınca rakibi olabilecek kardeşi Şehzade Mehmed’i öldürttü (18 Safer 1030 / 12 Ocak 1621). Bunda Kızlarağası Süleyman Ağa’nın rolü olduğu, şehzadenin katli için kendisinden fetva istenen Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi’nin buna şiddetle karşı çıktığı, gerekli fetvanın Rumeli Kazaskeri Taşköprizâde Kemâleddin Mehmed Efendi tarafından verildiği kaynaklarda zikredilir. Sefer hazırlıkları sürerken görülmemiş bir kış yaşanmış, boğaz donmuş, yiyecek içecek bulunamaz olmuştu. Piyasadaki sıkıntı sebebiyle hayatından endişe eden, daha sonra durumun normale dönmesiyle rahatlayan Sadrazam Ali Paşa’nın 15 Rebîülâhirde (9 Mart) ölümüyle yerine Ohrili Hüseyin Paşa tayin edildi. 7 Cemâziyelâhirde (29 Nisan) Lehistan seferi için padişahın otağı Dâvut Paşa sahrasında kuruldu.
Bazı Batılı yazarlar II. Osman’ın Lehistan’ı katedip Baltık’a çıkmak, orada donanma kurmak ve Atlas Okyanusu’na geçip Batı Avrupa’yı çember içine almak gibi muazzam bir planı uygulamayı düşündüğü yolunda bilgiler verirlerse de bunlar doğru olmaktan uzaktır. II. Osman için Lehistan seferi iç dinamiklerin kontrolünü elde etme bakımından önemli olmalıdır. Ordunun başında Edirne’ye gelen II. Osman askere dağıtılan bahşişleri ödemekte tutumlu davrandığı gibi ulemânın da arpalıklarını kestirdi. Bu durum onun hasisliğine ve askerle ulemâya karşı tavır almış bulunduğuna yoruldu. Özellikle maaş dağıtımına bizzat nezaret etmesi, üç gün boyunca askeri tek tek saydırması yeniçeri ileri gelenlerince hoş karşılanmadı. Sefere gidilirken padişahın bazı fevrî hareketleri de kapıkulunu ve vezirleri rahatsız etmişti. Hotin önlerinde kuvvetli bir tahkimat kuran Leh ve Kazak ordusuna karşı yapılan hücumlar bizzat II. Osman’ın büyük çabasına rağmen bir netice vermedi. Paşalar arasındaki çekişme ve rekabet, idarî beceriksizlikler başarısızlığın başlıca âmilleri oldu. II. Osman sadrazamı azledip yerine Dilâver Paşa’yı getirdi (1 Zilkade 1030 / 17 Eylül 1621), fakat bu tedbir de bir fayda sağlamadı. Bu sırada gelen barış teklifi Osmanlılar lehine olduğundan kabul gördü ve Hotin Kalesi Osmanlı Devleti’ne tâbi Boğdan Voyvodalığı’na bırakıldı. Padişah 23 Zilkade’de (9 Ekim) İstanbul’a dönmek üzere Hotin önlerinden ayrıldı. Bir sonuç alınamamasına rağmen bu sefer büyük bir zafer olarak ilân edildi. Edirne’de iken bir oğlunun olduğu müjdesini alan II. Osman buna çok sevindi. Venedik kaynaklarında, Rus/Ukrayna asıllı olup Kızlarağası Mustafa Ağa’nın câriye iken serbest bırakarak kızı gibi yetiştirdiği, bu sırada güzelliğiyle padişahın dikkatini çektiği ve üzerinde çok büyük etkisi olduğu belirtilen nikâhlı hanımı Ayşe Sultan’la birlikte Ömer adı verilen şehzadeyi yanına getirtti. Burada iken dört gün süren yeniçeri yoklaması, ardından 1031 (1622) yılı masar mevâcibinin dağıtılması sırasında Dilâver Paşa’nın ocaklardaki sayıyı azaltma yolunda bazı tedbirler alması (Topçular Kâtibi Abdülkadir [Kadrî] Efendi Târihi, II, 761) padişaha karşı var olan güvensizliği daha da arttırdı.
2)YAPILAN YENİLİKLER:
II. Osman, Lehistan seferindeki başarısızlığının sebebi olarak askerin gayretsizliğini görüyordu. Askeri alanda bazı yenilikler yapma fikri böylece gelişti. İşe Kapıkulu Ocakları ile başladı. Yaptırdığı sayımda, asker sayısının maaş defterindeki kişi sayısından az olduğunu anlayınca fazladan para vermeyi kesti. Bu durum da, daha önce fazladan gelen paraları kendi ceplerine atan zabitlerin, II. Osman’a düşman olmalarına yol açtı. II. Osman’ın reformculuğuna dair anlatılanların çoğu 19. yüzyıldan itibaren konuyu ele alan bazı tarihçilerin kendi anlatımları ile ilgilidir. II. Osman’ın yapmak istediği reformlar olarak sunulanlar kendi devrinin kaynaklarında çoğunlukla yer almamaktadır. II. Osman’a atfedilen birçok reform düşüncesi 19. yüzyılda Mizancı Murad ile yazılmaya başlanmış olup orijinal bilgiye dayanmadan sunulmuştur. İsmail Hami Danişmend de II. Osman’ın başkenti Anadolu’ya taşımak istediğini, orduyu Türk unsurlarla yeniden kurmak istediğini, din adamlarını devlet işlerinden uzaklaştırmayı düşündüğünü, kıyafette değişikler tasarladığını ve daha başka yenilikler planladığını iddia etmekteyse de bunların çoğu devrin kaynaklarında yer almamaktadır. II. Osman’ın ordu ile ilgili birtakım düzenlemeler yapmak istediği bilinmekteyse de içeriği hakkında yeterince bilgi yoktur. Nev’î mahlasını kullanan Hüseyin İbn-i Sefer, “Sebeb-i Halâs-ı Mustafa Han” eserinde “Saâdetli Pâdişâh, yeniçeri ve sipah tâifesini kırıp, Etrâkten sekbân ve Türkmen’den cündî yazmak havasına düşüp Anadolu semtine geçmeğe hazır ve âmâde idi” der.[5]İsmail Hami Danişmend’in, Osmanlı Tarihi Kronolojisi’ne göre II. Osman’ın yapmak istediği yenilikler şöyleydi:
- Artık iyice bozulmaya başlayan ve her geçen gün devletin başına iş açan Yeniçeri ve Sipahi ocaklarını ortadan kaldırarak, bunların yerine Anadolu, Suriye ve Mısır Türkleri’nden oluşan yeni bir ordu kurmak.
- Dönme ve devşirmelerle dolmuş devlet mekanizması temizlemek, yerlerine Türk milletinden kişiler getirmek.[6]
- Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentini İstanbul’dan Anadolu’ya, büyük olasılıkla bir Türk şehri olan Bursa’ya taşımak.
- İlmiye Sınıfı’nın artık yozlaşmaya başlaması nedeniyle, onların ekonomik ve siyasi güçlerini kırıp devlet üzerindeki etkilerini yok etmek.
- Saray geleneklerini değiştirerek artık padişah ve yakınlarının devşirmelerle evlilik yapması yerine Türk ailelerinden kız almasını sağlamak.
- Giysilerde değişiklikler yaparak eski gösterişli kavuk ve kaftanlar yerine daha yalın giysilerin giyilmesini sağlamak.
- Fatih Sultan Mehmet’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptıkları yasaları yeniden düzenleyerek, imparatorluğun yeni koşullarına uydurmak.
II.Osman’ın Halep, Erzurum, Şam ve Mısır Beylerbeylerine asker yazdırmak için gizli bir irade gönderdiğinin sarayda adamları olan yeniçeriler tarafından öğrenilmesi, bardağı taşıran son damla oldu. II. Osman asker toplamak için Anadolu’ya bizzat kendisi gitmek istiyordu. Bu arada İstanbul’a, Dürzi lider Maanoğlu Fahreddin’in Lübnan’da bir isyan çıkardığı haberi geldi. II. Osman bunu bir fırsat bilerek, isyanı bastırmak için Anadolu’ya gideceğini söyledi. Ancak Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Hocazade Esad Efendi, koskoca padişahın küçük bir isyan için Anadolu’ya gitmesine gerek olmadığını söyleyerek, II. Osman’ın Anadolu’ya geçmesini engellemeye çalıştılar. Başka bir çaresi kalmayan II. Osman, hacca gideceğini ilan etti. Daha önce hiçbir padişah hacca gitmemişti. Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Es’ad Efendi çok uğraştılarsa da II. Osman fikrinde kararlıydı. Padişahın geçeceği güzergâh üzerindeki vilayetlerin beylerbeyleri haberdar edildi ve hazırlık yapmaları istendi. II. Osman’ın yanında 500 yeniçeri ve sipahi olacak, geri kalan asker İstanbul’un korunması için İstanbul’da kalacaktı. Sadrazam, defterdar, nişancı, rikab ümerası, gedikliler, 40 müteferrika ve 40 divan katibinin da hac kafilesinde yer alması planlamıştı.
3)İSYANIN BAŞLAMASI:
II. Osman, ilk olarak kendisinin yerine I. Mustafa’nın tahta geçirilmesinde dahli olduğunu düşündüğü Damat Halil Paşa’yı azletti. Ardından da Hotin Seferi’ne giderken Kösem Sultan’ın oğlu olan Şehzade Mehmed’i idam ettirdi. Halkı da huzursuz eden bu hataların ardından en son da gizlice ordu toplamak amacıyla hacca gideceği öğrenilince bu sefer yeniçeriler devreye girdi ve olay halk boyutundan çıkıp bir taht kavgasına dönüştü. Yeniçerilerin haberi aldıktan sonra takındıkları tavır halk tarafından benimsenmemiştir.
4)2.OSMAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ:
Arpalıkları kesilen ulema ile geleceklerini tehdit altında hisseden Yeniçeriler birleşerek Süleyman Ağa ile Hoca Ömer Efendi gibi bazı kişilerin idamını II. Osman’dan istediler ancak bu istekleri kabul edilmeyince 19 Mayıs 1622 tarihinde isyan başladı. Saraya giren isyancıların I. Mustafa’yı padişah ilan etmeleri üzerine bazı istekleri yerine getirildi ancak bunun da bir etkisi olmadı. Ulema başlangıçta I. Mustafa’ya biat etmek istemediyse de sonrasında biat etmek durumunda kalındı. Bu olaylar üzerine II. Osman Yeniçeri ağası Ali Ağa’nın yanına gidip ona sığındı ve ondan Yeniçerileri ikna etmesini istedi. Yeniçerilerin karşısına geçerek onları ikna etmek isteyen Ali Ağa konuşturulmadı ve kılıçla saldırılıp parçalandı.
Ardından II. Osman’ı yakalayan isyancılar, onu beygire bindirip yol boyunca hakaretler ederek kötü davrandılar. İsyancılardan biri II. Osman’ın baldırlarını sıkıp ona küfrediyordu. Son durak olarak Yedikule Zindanlarına götürülen II. Osman, orada hapsedildi. Onu öldürmek isteyenlere karşı direnen II. Osman’ın hayaları sıkılarak etkisiz hale getirildi ve boynuna atılan kementle boğularak öldürüldü. Katillerin arasında yer alanlardan biri ise II. Osman’ın kulağını keserek I. Mustafa’nın annesine götürdü. Bu cinayetten I. Mustafa’nın annesi oldukça memnun kaldı. Naaşı babası Sultan Ahmet’in türbesine götürülüp gömüldü. Bu olaya Haile-i Osmaniye adı verilmiştir.
KAYNAKÇA:
1)www.wikipedia.org
2)Türk Diyanet İşleri Vakfı İslâm Ansiklopedisi