1.Osman veya Osman Gazi mahlasıyla Fahrüddin veya Osmancık (1258, Söğüt – 1324, Bursa), Osmanlı Beyliği ve Osmanlı Hanedanı‘nın kurucusu ve beyliğin ilk padişahı olan Türk hükümdar. Dedesinin Süleyman Şah veya Gündüz Alp isimli Kayı Beyi olduğu bilinmektedir. Büyükannesi Hayme Hatun (Süleyman Şah‘ın eşi), babası Ertuğrul Gazi ve annesi Halime Hatun‘dur.
1.OSMANLI BEYLİĞİ’NİN BAĞIMSIZLIĞIK İLANI:
1299 yılında uç beyi olmaktan çıkıp Söğüt ve Domaniç’te Osmanlı Beyliği‘ni kurmuştur. Sonrasında bağımsızlığını ilan etmiştir. Tarihçi Halil İnalcık‘a göre Osmanlı Devleti bağımsızlığını 1302’de Koyunhisar Muharebesi‘nden sonra kazanmıştır. Moğol istilalarından kaçan bazı Türkmen topluluklarının beyliğine sığınması ile siyasi ve askerî gücü artmıştır. Çöküş döneminde bulunan Doğu Roma İmparatorluğu‘ndaki karışıklıkların da etkisiyle kısa sürede Anadolu ve Doğu Roma’nın hâkimi durumuna gelmiştir. Öldüğü zaman beylik, Eskişehir ile Bursa arasındaki topraklarda hüküm sürüyor ve Doğu Roma İmparatorluğu’na ait İznik ve Bursa’yı abluka altında tutuyordu.
2)OSMAN GAZİ’NİN BEYLİĞİ ELE ALMASI:
2.1)Kulaca Hisarı’nın Zaptı (1285):
Bundan sonra, manevî teyîdle de kuvvetlenen Osman Gâzi, İnegöl yakınındaki Kulaca Hisarı’nı zaptetti (684/ 1285). Bundan hiddetlenen Bizans tekfurları ittifak ederek, Domaniç derbendine doğru yola çıktılarsa da, bunu haber alan Gâzi , orayı tutarak, İkizce denilen yerde onları karşıladı. Burada yapılan muharebede kardeşi Sarı Batı şehit oldu ve aynı zamanda Rum kumandanı Filatyus da öldü. Kardeşinin şehadetine üzülen Osman Bey, Rum kumandanı için “Karnını deşin, yerini eşin!” diye emir vermiş; bu yer uzun zaman “İt Eşini” adını taşımıştır. Kâfir askeri, bunun üzerine kaçıp; Karaca Hisar tekfuruna sığındılar. Osman Bey de, kardeşinin na’şını alarak, Söğüt’e, babası Ertuğrul Gazi’nin yanına defnettirmiştir.
2.2)Söğüt’ün Osman Bey’e Temlik Edilmesi:
Bu sırada Anadolu Selçuk tahtına geçen Sultan II. Gıyasettin Mesut , güzel hizmetleriyle meşhur beyleri taltif ile, tahta çıkışının başında kalplerini kazanmayı münasip görerek, memleketleri arasında en küçük, en mühim olan Söğüt ucunu Osman Bey’e verdi ve buna dair çıkardığı ferman Emîr Mansur Çomakdar eliyle 7 Ramazan 683 H. (1284 M.) tarihinde Osman Bey’e ulaştırıldı.(Hayrullah Efendi Târihi, C. II, s. 60). Fermânda Osman Bey’e “Nâsıreddîn Ebu’n-Nasr Osman Şâh” diye hitap olunuyordu. (Münşeât-ı Ferîdun Bey, C. I, s. 49). Bu suretle Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu bu tarihe indirmek mümkündür. Bundan dolayı bazı tarihçiler bunu Osmanlı Devleti’nin başlangıcı kabul etmektedirler. Bu görüşü haklı gösterecek bazı sebepler de vardır. Bunlardan biri o zamanki Selçuk Sultanı II. Gıyasettin Mesut’un bir İlhanlı tabii olup, Konya’da hiç bir işe karışmadan oturuşu ve uç beylerinin kudretlerini ve selâhiyetlerini geliştirerek onları memnun edip, memleketin istiklâlini temin etmek isteyişidir. Bu husus Osmanlı Beyliği’ne mutlak manada yarı müstakil bir veçhe vermiştir denilebilir. Sultanın Osman Gazi’ye hitabında kullandığı rivâyet edilen kelimeler ve “Şâh” tabiri, bu açıdan çok önemli görünmektedir. Fakat tarihçilerin ekserisi 699 H. tarihini, devletin başlangıcı kabul etmektedirler.
Osman Bey, kabilesini ve Söğüt civarındaki ahaliyi toplayarak fermanı okutturdu ve bu sebeple yapılan tebrikleri kabul etti. Burada İnegöl tekfuruna hücum kararlaştırılarak, icrâ edildi ve muvaffak olundu. Böylece buradan gelecek tehlike bertaraf edilmiş oldu.
Osman Bey yavaş yavaş nüfuzunu, bir taraftan Rumların elinde bulunan Yarhisar ve Yenişehir gibi yerlere doğru genişletirken, diğer taraftan güney doğudaki İnönü, Eskişehir ve Haymana taraflarına da yönelerek yaymağa uğraşıyordu. Başarılarının sürekli olarak birbirini takip edişi, hayâl kırıklığına uğramış Anadolu kamuoyunda tatlı bir ümit uyandırıyor; en basit fertten sultana kadar memnuniyet duyulmasına sebep oluyordu. Nitekim 1289 M./688 H.’de, bu başarılar üzerine, Konya Sultanı tarafından, Karaca Balaban Çavuş vâsıtasıyla tuğ ve alem, bir altınlı kılıç , gümüş takımlı bir at, yüz bin dirhem nakit ve silâhlar ile bunların gönderildiğini, hâkimiyet dairesinin genişletildiğini bildiren bir fermân gelmiştir. Osman Gazi’nin bu fermana uyarak Selçuklu Sultanına bağlı olduğu ve bu yönde fetihler gerçekleştirdiği görülmüştür.
2.3)Karacahisar Kalesinin Fethi (1291) :
Osman’ın Kulaca’yı yakması üzerine İnegöl bölgesi Rumları telâşlandılar; toplanıp Karacahisar tekfurundan yardım istediler. Öyle anlaşılıyor ki bu tarihlerde Osman Gazi’nin halkı Sögüt’te yerleşmiş, fakat yazları Domaniç yaylasına çıkan bir yörük topluluğu idi. Karacahisar tekfuru bir adamıyla asker gönderdi; İnegöl Rumları ile birleştiler. Osman da gazileri topladı. İkizce’ye yakın Domaniç belini aştıkları yerde büyük savaş oldu (685/1286). Bu savaş Osman’ın gerçek anlamda ilk savaşı sayılmalıdır. Osman’ın kardeşi Saru Yatı burada hayatını kaybetti. Böylece Osman ile Karacahisar tekfuru arasında savaş başlamış oldu. Kulaca akınından iki yıl sonra Osman bölgenin ikinci büyük tekfuru Karacahisar tekfurundan hisarı aldı, beylik merkezi yaptı. Rivayete göre bu önemli fetih sonucu uçta sancak beyliğine erişti (Âşıkpaşazâde, s. 98). Karacahisar’ın fethiyle birlikte Osman Gazi Eskişehir’e hakim olmuştur.
3)BİZANS DEVLETİ İLE MÜCADELE
Osman Gazi’nin ve “Alp”lar komutanlıkları altındaki uç beylik akıncı orduları 1299’a kadar yerel Bizans silahlı milis güçleri ile çatışmışlardı. Bizans imparatoru II. Andronikos‘un imparatorluk döneminin çok kuşkulu bir sırasında Türkmen beyliklerinin imparatorluğuna olan tehdidini anlamıştı. O yıl ortak imparator olan Mihail komutasında bulunan bir merkezi Bizans ordusu günümüz Germencik kasabası yakında bulunan “Menderes Magnesia”sı mevkinde bir Türkmen ordusuna yenilip Bizans komutanı esir olmaktan korkup komutasını bırakıp kaçarak zor kurtulmuştur.
Tarihçi Halil İnalcık 2009’da verdiği bir konuşmada Osmanlı beyliğinin devlet niteliğini 1302 yılında Yalova yakınlarında merkezi Bizans ordu güçleri ile yapılan Bafeus Muharebesi‘ndeki Osman Bey’in galibiyetinden sonrası kazandığını iddia etmektedir.
Bu muharebenin yapıldığı mevkii günümüzdeki Yalova iline bağlı Hersek Köyü topraklarındadır. Bu muharebeye günün Bizanslı tarihçisi olan Yorgi Pachymeres yazdığı kronolojik tarihinde Yalakdere içindeki Bizans karakolu olan Bafeus/Çobankale’ye atıfla “Bafeus Muharebesi” adını vermektedir. Bazı Türk tarihçiler de bu muharebeyi Yalakderesi vadisinde bulunan küçük Bizans karakol merkezi olan Bapheus’un Türk ismi olarak “Çobankale Muharebesi” adını verirler fakat diğer bazı tarihçiler, özellikle 19. ve 20. yüzyıl başlarından Osmanlı tarihi yazanlar, başta Joseph von Hammer-Purgstall ve Ahmet Refik Altınay olmak üzere isim karışıklığı içindedirler ve bu muharebeye “Koyunhisar Muharebesi” adını vermektedirler.
Bu muharebede Osmanlı tarafında Osman Bey’in yeğeni olan Aydoğdu’nun şehit olduğu belirtilmektedir Bafeus Savaşı, düzenli merkezi Bizans ordusu ile Osmanlı uç beyliği ordusu arasındaki yapılan ilk savaştır.
Bu muharebeden sonra Marmara Denizi’nin güney kıyılarına Osman Bey’in ordularının hücumuna açık kaldı. O yıl Kite Hisarı, Orhaneli (Atranos) ve Ulubat Gölü içinde bulunan Alyos adası Osmanlıların eline geçti. Kite Hisarı’nın Rum komutanı direnişe geçmişti ve kale Osmanlıların eline geçince, Aydoğdu’nun öcünü almak için öldürüldü. Osman Bey’in ordusunun Ege Denizi’nden Edremit’e kadar gitme imkânı bulduğunu Bizans İmparatoru da anlamıştı Osmanlı güçleri bu bölgede bulunan müstahkem mevkileri almaktan ziyade etrafta bulunan ziraat arazisini işleyen köylere ve köylülere akın yapmayı tercih etmişti. Bu kırsal güney Marmara bölgesinde panik yaratmış ve Rum köylülerinin göçe başlamalarına neden olmuştur.
Bafeus muharebesinin ardından Osman Gazi bir süre korsanlarla uğraşarak deniz egemenliğini sağlamaya başlamıştır.
1308’de tekrar başlayan fetih akınlarıyla ilk olarak İznik-İzmit yolu üzerindeki stratejik Karahisar (Trikokıya) ele geçirildi. 1313’te Osman Bey’e büyük yardımları dokunan Bizans Harmankaya Tekfuru olan Mihail Köşes Müslüman olarak Köse Mihal adını aldı ve fetih akınlarına katılmaya başladı. 1313-1315 döneminde Sakarya Nehri vadisinde bulunan Lefke, Mekece, Akhisar, Geyve, Gölpazarı ve Leblebici kaleleri ele geçirildi.
Bu fetihlerden Osmanlı beyliğinin daha genişlemesini sağlamak için bu yörede en büyük Bizans şehri olan Bursa‘nın ele geçirilmesi gerekmekteydi. Osman Bey döneminde emrinde bulunan askeri güçler bu şehrin büyük kalesini ele geçirmek yeteneğinde değildiler. Bu nedenle Osman Bey Bursa’yı ablukaya almayı tercih etti. Zaten Bursa uzaktan üç yanından Osmanlı kaleleri ile çevrili hale gelmişti. Osman Bey bu şehrin daha yakın ablukaya alınması için iki küçük “havale hisarı” yaptırdı ve bu hisarların komutanlığını yeğeni Aktimur ile kölesi olan Balancık’a verdi.
4)VEFATI:
Osman Gazi son yıllarında çok yaşlandığı ve damşa hastalığına yakalandığı için çok fazla ayağa kalkamaz. Bu dönemde oğlu Orhan Gazi’ye bir vasiyetname yazan Osman Gazi’nin ölümü ne kadar çok tartışılan konular arasında olsa da bilinen tarih olarak 1324 yılında Bursa şehri fethedilirken vefat ettiği söylenir.
KAYNAKÇA:
2)Türk Diyanet İşeri Vakfı İslâm Ansiklopedisi
3)AKSUN , Ziya Nur , Beylikten Cihan İmparatorluğuna , s.17-23